Moiralar Kader Tanrıçaları, Yunan Mitolojisinde insan ırkının doğumu, yaşamı ve ölümünü temsil eden kutsal varlıklardı. Eski Yunanlılara göre, insanların eylemleri önceden belirlenmişti.
İnsanlar özgür iradeye sahipti, ancak Moiralar Kader Tanrıçaları her insanın yapacağı tercihleri ve eylemleri biliyordu. Öbür dünyada insanlar yaptıkları işlere göre değil, hayatın zorluklarına nasıl tepki verdiklerine ve bunlarla nasıl başa çıktıklarına göre yargılanacaktı. Yunan mitolojisinin üç Kader Tanrıçası Klotho, Lachesis ve Atropos‘tu ve her birinin insanlığın kaderini dokumada farklı bir rolü vardı.
Antik Yunan’da Kader Tanrıçaları Moiralar olarak adlandırılırdı. Bu, “ayrılmış pay” veya “pay” olarak tercüme edilir. Buradaki fikir, Kader Tanrıçalarının insanlara yaşamdan ayrılan payları dağıtmasıydı. Üç Kader Tanrıçasının her birinin kaderi ya da “payları” dağıtma sürecinde farklı bir rolü vardı.
Tanrıça Klotho
Her şeyden önce, Klotho vardı, “İplik Eğiren”. Bir insan ana rahmindeyken, Klotho onun hayatının ipliğini dokuma görevini üstlenirdi. Yunan mitolojisinde soyut kaderi ifade etmek için sık sık dokuma metaforları kullanılıyordu. Bu metafor sanatta olduğu kadar betimlemelerde de sık sık ipliklerin bir dokuma tezgahında dokunması ya da bazı durumlarda liflerin iplik haline getirilmesi olarak karşımıza çıkar.
Her iplik bir ruhun hayatını temsil ediyordu. Bu iplik, gelecekteki seçimleri ve eylemleri ve yaratılabilecek sonuçlar da dahil olmak üzere bir insanın hayatının gidişatını gösterirdi. Klotho ipliği insan anne karnındayken eğirmeye başlardı ve bu yüzden genellikle hamilelikler sırasında veya insanların doğumu sırasında anılırdı.
İnsanların seçimleri kesin değildi. Bunun yerine, seçimde özgürlük vardı ve bir insanın kaderi koşullu seçimlere bağlıydı. Kaderler ipliği örerken tüm kararları ve sonuçları dikkate alırdı.
Tanrıça Lachesis
Lachesis, Moira yani Kader Tanrıçalarının ikincisiydi ve rolü bir insanın hayatının uzunluğunu ölçmekti. Adı, her ruha ölümlü yaşamının bir kısmını ayıran kişi olarak rolüne uygun bir şekilde “Dağıtıcı” olarak tercüme edilir. Lachesis bir insanın ne kadar yaşayacağını ve dolayısıyla hayatı boyunca kaç sınavla karşılaşacağını belirlerdi. İpliğin içinde her bir ruhun kaderi yatıyordu.
Tanrıça Atropos
Üçüncü kız kardeş Atropos’un adı “döndürülemez ya da geri dönüşü olmayan” anlamına gelir. Adı, Kader Tanrıçalarının en inatçısı olarak sarsılmaz konumuna gönderme yapar. Atropos kaderin ipliğini kesen kişiydi ve kesildiği noktada ölümlülerin hayatı sona ererdi. Bu nedenle Atropos bir insanın ölümünü simgeler. Kesimden sonra ruh, yargılanmak üzere Yeraltı Dünyası’na, oradan da Elysium’a, Ceza Tarlaları’na ya da Asfodel Tarlaları’na gönderilirdi. Atropos’un rolü hayati önem taşıyordu, her bir kişinin nasıl öleceğine o karar veriyordu. Ölüm koşullarına o karar verirdi – bunun asilce ya da alçakça olması ona bağlıydı.
Kaderler genellikle yaşlı kadınlar, bazen de genç tanrıçalar olarak tasvir edilirdi, dolayısıyla bu büyük ölçüde sanatsal tercihe bağlıydı. Birçok tasvirde Atropos – insanların ne zaman öleceğini seçtiği için – yaşlı bir kadın olarak, Klotho ise – kadınlar doğum yaptığında genellikle orada bulunduğu için – genç bir kadın olarak gösterilir. Görünüşleri mutlak olmayabilir ama tasvirlerindeki tek tutarlılık dokuma tezgâhı ya da ipliktir. İplik her zaman Kaderleri tanımlamak için kullanılan temel bir özelliktir. Genellikle bir insanın hayatını betimleyen duvar halıları dokurlar.
Kader Tanrıçalarının Soyu
Platon‘un Cumhuriyet‘inde Moiraların Ananke‘nin kızı olduğu öne sürülür. Ananke kaçınılmazlığın ya da zorunluluğun ezeli tanrısıydı. Bu rolün bir parçasını çocuklarına, yani Kader Tanrıçalarına aktarmıştır. Kader Tanrıçaları hem doğumun, yaşamın ve ölümün gerekliliğini hem de kaderin kaçınılmazlığını ve bir insanın hayatında gerçekleşmesi kaçınılmaz olan olayları sembolize eder hale gelmiştir.
Alternatif olarak, Kader Tanrıçalarının, gece tanrıçası Nyx’in kızları olduğu da öne sürülmüştür. Hesiodos‘un Theogonia‘sinde şöyle yazar:
Bu biraz daha karamsar bir yorumdur.Çünkü Gece’nin kızları olarak Kader Tanrıçaları Yunan mitolojisinde ruhun döngüsüne dair kasvetli ve kötümser bir bakış açısına işaret eder. Bununla birlikte, Ananke’nin kızları olarak Kader Tanrıçalarıı negatif ya da pozitif değil, “bunlar sadece olacaktır” anlamında nesneldirler.
Üçüncü bir varsayım ise Kader Tanrıçalarının adalet ve ilahi düzen tanrıçası Themis’in kızları olduğudur. Dolayısıyla Kaderler kutsal yaşam düzeninin uzantılarıdır – onlar olmasaydı ruhların döngüsü kaos içinde olurdu. Bu, Yunanlıların doğal düzenin ya da ilahi dengenin önemine dair düşüncelerine işaret eder. Yaşam ve ölüm kaosun yıkıcı doğasına karşıttır.
Akhilleus’un Seçimi
Troya Savaşı‘nda savaşmış bir Yunan kahramanı olan Akhilleus‘un örneğinde, Yunanlılar bir şehri yağmaladıktan sonra kendisine hazineden “pay” ya da “moira” (bütünden pay) ayrılır. Onun payına düşen ise Briseis adında bir kadındı. Homeros toplumunda kadınlar tıpkı sığırlar ve eşyalar gibi mal ve ödül olarak görülürdü. Ancak Yunanlıların Kralı Agamemnon, açgözlülüğü yüzünden Briseis’in kendisine verilmesini talep etti. O Briseis’i aldıktan sonra, Akhilleus aşırı derecede rencide oldu. Briseis’i almak, Akhilleus’un kader tarafından belirlenmiş “payını” almak demekti. Bu onun hem onuruna hem de kaderi tayin edilmiş bir insan olarak benliğine büyük bir hakaretti. Sonuç olarak, Akhilleus Kral için savaşmayı reddetti. Bunun sonucunda Yunanlılar Troyalılar karşısında büyük bir yenilgiye uğradılar. Her ne kadar kaderlerinde mağlup olmak olan Troyalılar olsa da…
Akhilleus’un da yazgısında iki yol vardı. Troya’da savaşırsa evine asla dönemeyecek ama sonsuza dek sürecek bir şan ve şöhrete sahip olacaktı. Öte yandan, eğer Akhilleus Troya’da savaşmayıp evine dönerse, o zaman ailesiyle birlikte uzun bir hayat yaşayacak ama zamanla unutulacaktı.
Alkestis ve Admetos Miti
Kader Tanrıçalarına pek sık meydan okunmazdı. Ancak, insanlar yaşamları üzerinde özgür iradelerini kullanabildikleri için, bir insan yaşamının izleyebileceği pek çok farklı yol vardı. Kader Tanrıçaları yazgıları olasılıklara ve koşullara göre ördüğünden, her yol farklı sonuçlara yol açabilirdi.
Bu durum en açık şekilde Kraliçe Alkestis efsanesinde görülür. Alkestis, Kral Admetos ile evliydi ama ne yazık ki bir gün yılanlar tarafından zehirlendi. Böylece Moiraların onun için tasarladığı plana göre ölmeye mahkum olmuştur. Ancak, Admetos’u kayıran güneş tanrısı Apollon, Kader Tanrıçalarını Admetos’un hayatının devam edebileceği başka bir yolu kabul etmeleri için kandırmayı başardı. Kaderler, Admetos’un kendi yerine gönüllü olarak ölecek birini bulması halinde yaşayabileceğine söz verdi.
Admetos kısa sürede gerçek dostlarının kimler olduğunu anladı. Çünkü kendi anne babası da dahil olmak üzere pek çok kişi onun için ölmeyi reddetti. Alkestis, Admetos sormadan, onun yerine ölmeyi teklif etti. Neyse ki, güçlü kollu Yunan kahramanı Herakles, Admetos’un krallığından geçiyordu. Admetos’un gösterdiği nazik misafirperverliğe minnettar olarak, Alkestis’in ruhunu Yeraltı Dünyası’na götürmeye gelen Ölüm’le savaştı. Ölüm (Thanatos) Herakles karşısında yenilgiye uğramış ve böylece Admetos ve Alkestis yaşamaya devam edebilmişlerdir. Mit, kaderin değişebilirliğini ama aynı zamanda onu değiştirmenin zorluğunu da dile getirir. Her ruhun Ölüm’le savaşacak bir Herakles’i yoktur.
Maleagros ve Althea Miti
Efsanede Kader Tanrıçalarının önemli bir rolü vardır. Maleagros, antik Yunan’ın Arkadyalı genç bir prensiydi. O doğduğunda, Kader Tanrıçaları ateşin yanındaki karyolasında dinlenen bebeğin yanında durmuştu. Onun geleceği hakkında konuşmuşlardır. Bazı rivayetlere göre Kader Tanrıçaları, bebeğin doğumundan üç gün sonra ortaya çıkarak kaderin ipliğini eğirirlerdi.
Kader Tanrıçaları anlaşmazlığa düşmüş gibi görünüyordu. İki kız kardeş Lachesis ve Klotho, bebeğin görkemli bir geleceğe sahip olması ve öteki dünyada onu şöhrete kavuşturması gerektiğini düşünüyorlardı. Ancak Atropos ateşte yanan bir kütüğü işaret etti. Ardından, kütüğün tamamı küle dönüşür dönüşmez çocuğun yok olacağını ileri sürdü.
Maleagros‘un Althaea adındaki annesi kapının eşiğinde onları dinliyordu ve tanrıçaların tartışmasına kulak misafiri oldu. Hemen içeri girip kütüğü aldı ve alevi çabucak söndürdü. O andan itibaren kütüğü güvenli bir yerde sakladı.
Maleagros büyüyüp gelecek vaat eden bir prens oldu. Birçok canavarla savaştı ve krallığının gelişmesine yardımcı oldu. En ünlü savaşlarından biri, avcı Atalanta ile beraber verdiği idi. Maleagros ve Atalanta, uzun yıllardır şehre dehşet saçan Kalidonya Domuzu’nu birlikte öldürmeyi başardılar.
Sonunda Maleagros dayılarıyla bir anlaşmazlığa düştü. Onlarla ölümüne dövüşmüş ve her iki dayısı da ölmüştür. Kardeşlerinin ölümüne duyduğu öfke ve kederle Maleagros‘un annesi Althaea intikam almak için büyülü kütüğü ateşe attı. Bunun üzerine Maleagros öldü ama üç Moiranın de kehanetlerini yerine gelmiş oldu.
Morailar Kader Tanrıçaların Kararı Değişir Mi?
Orpheus ve Eurydice efsanesinde, bu iki aşık ölümü ya da kendilerine biçilen kaderi aldatma konusunda o kadar şanslı değildi. Zavallı Eurydice düğün gecesi ölmüş ve damadı Orpheus perişan olmuştur. Orpheus, Yeraltı Dünyası‘na giderek Hades ve Persephone‘ye Eurydice’nin ruhunu yaşayanların ülkesine geri getirmeleri için yalvardı. Yeraltı tanrıları anlayışlıydı, bu yüzden kabul ettiler. Ancak bir şartları vardı: Orpheus Yeraltı Dünyası’ndan ayrılana kadar Eurydice’ye dönüp bakmayacaktı.
Orpheus şartları kabul etti, ama Yeraltı Dünyası’ndan ayrılmadan hemen önce, Eurydice’in Yeraltı Dünyası’nın tehlikelerini atlatamamış olmasından korkarak arkasına baktı. Bu bakış son bakıştı. Böylece, Eurydice’in ruhu, tıpkı Kader’in başlangıçta planladığı gibi, öbür dünyada kalmak zorundaydı.
Kaderler yaşamı geri getirebildikleri gibi ondan alabilirler de. Kader Tanrıçalarının bu yeteneğini, Tantalos/Pelops mitinde yakından gözlemleyebiliriz. Efsaneye göre, Pelops kendi babası Tantalos tarafından öldürülmüştür. Daha sonra Tantalos, tanrıların her şeyi bilip bilmediğini test etmek için oğlunun etini, pişmiş bir yemek süsü vererek tanrılara yedirmeye çalışmıştır. Tantalos’un kibrine öfkelenen tanrılar, sonsuza dek işkence görmesi için Yeraltı Dünyası’na atılmasını emrettiler. Kaderler genç Pelops’a yeniden hayat verdi ve o çok uzun ve ünlü bir soyun atası oldu: Atreus Hanedanı.