Assos Antik Kenti, Çanakkale’nin Ayvacık ilçesinde yer alır. Behramkale Köyü’ne 17 km mesafededir. Bölge volkanik yapıdadır. Karşısında Midilli Adası bulunur.
Tarihi M.Ö. 2000’lere, hatta 3000’lere dayanır. İlk olarak Mysialılar ve Lelegler yaşamıştır. Sonra Aiol kolonileri yerleşmiştir.
Homeros ve Strabon’a Göre Kent Tarihi
Homeros, İlyada Destanı’nda Assos’tan bahsetmez. Lakin, Pedasos’tan bahseder. Bu durumda Assos’un Pedasos ile aynı yer olduğu düşünülür. Ancak Strabon bölgeyi ziyaret etmiştir. Hatta, Assos’u gezip gördüğünden ama Pedasos’un harabe olduğundan bahsetmiştir. Bu durumda Assos ve Pedasos farklı yerleşim yerleri olduğu düşünülmektedir.
Homeros’un İlyada’sında, Truva Savaşı döneminde Lelegler‘in bölgede yaşadığı belirtilir. Bu savaşın M.Ö. 1200’li yıllarda gerçekleştiği ve bölge halkının denizcilikle ilgilendiği vurgulanır. Strabon, bu bilgiyi teyit eder ve bölgedeki Leleg varlığını Baba Dağı‘ndan (Lecton) Kaz Dağı‘na kadar sürdüğünü belirtir. İlyada’da, Agamemnon tarafından öldürülen Elastos‘un Tuzla Çayı‘nın (Satnioeis) yanındaki sarp tepenin üzerindeki Pedasos’ta yaşadığı anlatılır. Bu bölgedeki Leleg lideri Altes’in kızı Laothoe ile Truva prensi Priamos’un ilişkisinden doğan bir çocuğun da yine Tuzla Çayı yanındaki yüksek Pedasos’ta yaşadığı ifade edilir. Ancak İlyada’daki tüm bu yere özgü bilgiler bugünkü Assos ile tam örtüşmez. Yani, İlyada’da direkt olarak Assos’tan bahsedilmez. Bu detaylar, Assos’un başlangıçta Pedasos olarak bilindiği ve zamanla adının Assos olarak değiştiğini düşündürmektedir.
Bilinen Kent Tarihi
Assos, tarihsel süreçte birçok uygarlık ve hükümetin egemenliği altında kalmış önemli bir kenttir.
M.Ö. 560’da Assos, Lidyalıların yönetimine geçti. Ancak, M.Ö. 546’da Persler, Lidya egemenliğine son verdi ve bölgeyi ele geçirdi. Persler burada Satraplık kurdu.
M.Ö. 387’de, banker Eubolos, Assos ve Atarneus‘un kontrolünü ele geçirdi. Eubolos’tan sonra, kölesi Hermias yönetimi devraldı. Hermias, filozof Aristotales ile eski bir arkadaştı. (Platon’un okulu Akademi’de felsefe eğitimi almışlardır) Aristotales, Hermias yönetiminde Assos’ta 3 yıl kaldı ve bir okul kurdu.
Diogenes Laertius, Hermias ve Aristotales arasında bir ilişki olabileceğine dair dedikoduların olduğundan bahseder. Hermias, Persler tarafından işkenceyle öldürüldü. Aristotales, onun anısına Delphi’de bir büst diktirdi. Aristotales, Assos’ta Hermias’ın kuzeni Pythias ile evlendi ve 3 yıl sonra Midilli’ye taşındı. Burada biyolojik araştırmalar yaptı ve türleri sınıflandırdı. Daha sonra, oğlu Büyük İskender için öğretmen arayan II.Philip ile anlayarak Pella’ya gitti ve orada İskender’in öğretmenlik görevini üstlendi.
M.Ö. 334’te Büyük İskender, Persleri yendi ve Assos, Pers egemenliğinden kurtuldu.
Büyük İskender’in ölümünden sonra Assos, 60 yıl Galya egemenliğinde kaldı. M.Ö. 241’da, Assoslular Pergamon ile birleşti ve Galyalıları bölgeden attı. Böylece, Assos, Pergamon’un kontrolü altına girdi.
M.Ö. 133’te, Pergamon Kralı III. Attalos’un vasiyetiyle Assos, Roma İmparatorluğu’na bağlandı.
Roma döneminde, Assos büyük bir gelişme gösterdi. Batı Anadolu’nun erken Hıristiyanlık kabul eden kentlerinden biri oldu. Aziz Paul ve Aziz Lukas, kente ziyaretlerde bulundu.
Bizans döneminde, Assos bir piskoposluk merkezi oldu.
1080’de Anadolu Selçukluları ve 1359’da Karesi Beyliği’nin ardından bölge, I. Murat’a satıldı ve Osmanlı İmparatorluğu’nun kontrolüne geçti.
Kazı Tarihçesi
Assos, tarih boyunca birçok gezgin ve araştırmacının ilgisini çeken, zengin bir tarihi geçmişe sahip bir bölgedir.
1833 yılında Charles, Assos ve Anadolu’yu ziyaret ederek bölge hakkında detaylı notlar aldı. Bu notları 1849 yılında üç ciltlik bir kitapta topladı ve bu eserini II. Mahmut’a sundu. II. Mahmut, bu jeste karşılık olarak Athena Tapınağı’ndaki kabartmaları Fransızlara hediye etti.
1881-1883 yılları arasında Amerikan Arkeoloji Enstitüsü’nün desteklediği Bacon ve Clarke, Assos’ta arkeolojik kazılara başladı. Bu kazılar sonucunda bulunan eserler, Osmanlı Devleti’nin izniyle Amerika’ya, Boston Güzel Sanatlar Müzesi‘ne götürüldü.
1981 yılında Prof. Dr. Ümit Serdaroğlu’nun liderliğinde, Assos’taki arkeolojik kazılar yeniden başlatıldı. Serdaroğlu, Nekropolis, tiyatro ve akropol alanlarında yoğun çalışmalar yürüttü.
2005 yılında ise Prof. Dr. Nurettin Arslan, kazı başkanı olarak göreve geldi ve 2014 yılına kadar bu görevde kalarak kazı çalışmalarını sürdürdü.
Assos Antik Tiyatro
- Assos Antik Kenti Tiyatrosu, Agoranın güneyindedir.
- At nalı planı ve yapının yamaca yaslanması, manzaraya dönük olması ile Yunan mimarisi karakteristiği taşır.
- Önündeki 2 katlı sahne binası Roma döneminde inşaa edilmiştir.
- Tiyatronun oturma basamakları dikey merdivenler ve yatay gezinti yerleri (diazoma) ile birbirinden ayrılmıştır.
- Roma Çağı’nda ilk oturma sırası kesilerek, korkuluk levhalarının ilave edilmesi gladyatör oyunları ile bağlantılı olduğu düşünülmektedir.
- Yazıtlar, bu meslek gruplarının tiyatroda rezervasyon yaptırdıklarını ortaya koymaktadır. Tiyatrodaki oturma yerlerinin kenarlarındaki delikler izleyicileri güneşten korumak için dikilen gölgeliklerin ahşap direkleri içindir.
- İlk kez 1881–1883 yılları arasında Amerikan kazı heyeti tarafından kazılan tiyatro, 1980’li yıllarda Türk heyeti tarafından tamamen açığa çıkarılarak restorasyonun yapılmıştır.
Assos Kazı kurulu başkanı Prof. Dr. Ümit Serdaroğlu Çanakkale Troas, Arkeoloji buluşması -2002 makalesinde şunları yazmış:
Assos Nekropolü
- Nekropol “ölü şehri/mezarlık” antik kentlerde kentin dışında anayolun kenarına yapılırdı. Böylece kente gelenler buradan geçerek mezarlıkları görsün ve onları selamlasın istenirdi. Şehir içerisine ise kent meclisinin özel izni ile ayrıcalıklı kişiler için mezar anıtı yapılırdı.
- Assos’un 2 Nekropolü vardır. Birincisi ve asıl önemli olanı batı kapısına giden taş döşemeli yolun iki tarafına oturtulmuş Batı Nekropolü; diğeri doğu kapısı önündeki Doğu Nekropolü’ dür. Batıdakinde sıkça küp içine gömme yöntemi görülmektedir. Bir küp içine ikili gömme de yapılabilmekteydi.
- Bölgede bulunan ve lahit yapımında kullanılan gözenekli taş çeşidi yakınlardaki taş ocaklarından çıkarılmaktadır ve içinde yatan naaşın çözülme sürecini hızlandırmaktadır. Bu yüzden Assos Taşı lahit yapımında kullanılmış ve limandan taş ihracatı yapılmıştır.
- “Sarkophagos” olarak anılan lahitler, birebir çevrildiğinde de ortaya çıkan tercüme “vücut yiyen-et yiyen”dir. Theophrastos (filozof), bu lahitlerin 40 gün içinde ölüyü yok ettiğini, sadece dişlerinin kaldığını belirtmektedir. Aristoteles de yine bu lahitlerden Sarkophagosolarak bahsetmiştir.
- Araştırmalar sırasında trakit ocaklarında alünit damarlarına rastlanılmış. Alünit, halk arasında “şap taşı” olarak adlandırılan, Eski Mısır’da ilaç sanayinde kullanılan bir elementtir. Antik çağda Assoslular trakit taşından imal ettikleri lahitlerin içine alünit de koyuyorlar, ve bu lahti mümkün olduğunca nemden uzak tutarak talep edilen yerlere satıyorlardı. Ceset lahtin içine konulduktan sonra çürümeye başladığında, lahdin içi nemleniyor, bu nem alünit cevheriyle birleşerek çürümenin kemiklere varıncaya kadar ve hızlı bir şekilde gerçekleşmesini sağlıyordu.
- Çevresi duvarlı açık aile mezarları yanı sıra oldukça yüksek podium üzerinde büyük boyutlu lahitlerden ve yanlarında taş oturma sıralarından oluşan kompozisyonlar da vardır.
- MÖ 4. yüzyıldan 1. yüzyıla kadar tarihlenebilen lahit mezarlara ulaşılmıştır. Bu lahitler Roma Çağındakiler gibi değildir, daha basit yapılmıştır ve düz bir kapakla kapatıldıktan sonra üstleri toprakla örtülmüş, onun üzerine de gömülenin kimliğini açıklayıcı bir yazıt bulunan kare veya dikdörtgen prizma taş blok yerleştirilmiştir.
- Daha alt sevi yelerde ise küp (Pithos) ve amphora içinde gömme geleneği görülmektedir. Küp içine gömmelerde ceset hoker vaziyetinde veya düz olarak uzatılmakta, yanına ölü hediyeleri konarak ağzı yassı bir taşla kapatılmaktadır (Pithos: Antik Çağ’da genelde şarap ve zeytinyağı gibi sıvı ürünlerle kuru tarım ürünlerini depolamakta kullanılan büyük çapta küplere pithos adı verilir. Ayrıca bu dev pithoslar içine ölü konulduğunda, derin çukurlara yerleştirilerek mezar görevi görüyordu.)
- Batı Anadolu’da MÖ 6. yüzyılda çokça rastlanan yakarak (kremasyon) gömme geleneği Assos’da da görülmektedir. Bu uygulamada gömüleceği yerin yakınında hazırlanan çukur bir yere odunların istif edilişinden sonra cesedin üzerine yerleştirildiği ve yakıldığı anlaşılıyor. Bu sırada ateşe atılan ölü hediyeleri, koku kapları, kazı sırasında bulunmuştur. Ateş söndükten sonra kalanlar ve külleri urne adı verilen bir çömleğe konmakta idi, ki bu bir testi veya hydria olabilmektedir. Böylece hazırlanan kap açılan bir çukura dikine oturtulmakta ve ağzı ya bir tas veya skyphos, kyliks cinsinden içki kabı ya da yassı bir taşla örtülmekte başlarına da bir taş dikilmekte idi. (Çanakkale Müzesi)
- Assos’ta 2.300 Yıllık ve 21 Kişilik Aile Mezarı Bulundu. (kaynak)
Strabon, ünlü Geographika’sında bu doğa bilimci ve tarihçi hakkında etraflıca bilgi verir ve şöyle yazar;
Assos Athena Tapınağı
- Assos Antik Kenti, Athena Tapınağı ile ünlüdür.
- Dor düzeninde inşaa edilen ve İon Frizleri bulunan tapınağın Athena’ya ithaf edilmesi, Batı Anadolu’da yerleşmiş bir gelenekti. Assos haricinde yine Bergama’da, Milet’de, Erythrai ve Foça’da da bu tanrıçaya adanmış tapınaklar inşa edilmişti.
- M.Ö.6 yy ‘da inşa edilen Athena Tapınağı akrapolün en tepesine inşaa edilmiştir ve üzerinde bulunan frizler üç ana gruba ayrılır: mitolojik konulu, karşılıklı figür grupları ve haycan mücadelesi konulu frizlerdir.
- Sütunların üzerlerindeki frizlerin(kabartmaların) bir kısmı Boston Müzesi, Louvre Müzesi ve İstanbul Arkeoloji müzesinde saklanıyor. Kabartmalarda Herakles ile ilgili bir hikaye anlatılıyor.
Kimdir Şu Tanrıça Athena?
Yunanistan’ın en eski tanrıçalarındandır ama Halikarnas Balıkçısı, Athenaisminin Grekçe olmadığını söyler. Athena, Zeus’un alnından çıkmıştır, yani onu doğuran bir kadın yoktur. Zeus ile Metis’in kızı olarak bilinir. Zeus, zeka tanrıçası Metis’le birlikte olur. Daha sonra bir rüya görür ve Metis’den doğacak bir erkek çocuğun kendisinden daha kudretli olacağını öğrenir. Bunun üzerine Metis’i yutar. Şiddetli bir baş ağrısına yakalanır. Olimpos’lu tanrılar toplanırlar ve haberci tanrı Hermes, demirci tanrı Hephasistos’u çağırıp, Zeus’un alnını tek bir balta darbesi ile yarmasına razı eder.
Yarılan alından baştan aşağı silahlı bir şekilde Tanrıça Athena fırlar. Athena, genellikle hep silahlı olarak tasvir edilmiştir. Aigis ismi verilen kalkanını taşır. Bu korkunç kalkan Zeus’a aittir, tam ortasında da bakışlarıyla görenleri taşa çeviren bir Medusa başı vardır. Tanrıça, insan zekasını temsil eder, çünkü o, tanrılar tanrısı Zeus’un alnından çıkmıştır. Bakiredir. Kadın işlerinin ve sanatın koruyucusudur. Hiç bir zaman çıplak olarak tasvir edilmemiştir. Atina şehrinin koruyucu tanrıçasıdır, şehir adını ondan almış ve Atina olarak söylenmiştir. Atina’da bulunan ve Parthenionolarak söylenen tapınak da adını yine bu tanrıçadan almıştır. Parthenos, bakire anlamına gelmektedir.
Pallas Athena Adı nereden gelir? Athena’yı Irmak Tanrısı Triton büyütür ve eğitir. Tanrının kızı Pallas ile Athena birlikte oynayarak büyürler. Bir oyun sırasında, Pallas elindeki mızrakla tam Athena’ya vurmak üzereyken, Zeus araya girer ve bu arada Pallas öldürücü bir darbeyle hayattan kopar. Bu acı kaza, Athena’yı derinden yaralar. Uzun süre gözyaşı döker ve sonunda onun adını almaya karar verir. Heykelinin yapılmasını da ister. Heykelin eline korkutucu kalkanını verip, onurlandırılması için Zeus’un yanına koyar. Heykel Palladion olarak adlandırılıyordu. Troya’nın kuruluşunda ve yıkılışında bu heykelin önemli bir rolü bulunuyordu.
El sanatlarını koruyan tanrıça olarak da bilinen Athena, mitolojide kadınlara dokumayı öğretmiş tanrıça olarak da geçer. Dokumanın bu yörede bu kadar önem kazanmasının nedenlerinden biri de Athena’nın etkisi olabilir. Bununla ilgili mitolojik hikaye şöyledir; Kolophon’lu (İzmir- Değirmendere) bir kız olan Arakhne, çok güzel dokumalar yapıyormuş. Onun dokuduğu halı ve kilimler, üzerlerine işlenmiş resimlerle görenleri hayran bırakırmış. Bu güzel dokumaları nasıl yaptığını merak edenler sık sık, yoksa sana bu işi Tanrıça Athena mı öğretti diye sorarlarmış. Çünkü, çok güzel dokumalar yapan tanrıça, ara sıra yer yüzüne inerek bu hünerini insanlara da öğretmekteymiş. Kız da, hayır babam öğretti ama gerekirse Tanrıça ile de yarışabilirim diye cevaplarmış.
Yukarıdan bütün bu olan biteni seyretmekte olan tanrıça, günün birinde bu terbiyesiz ölümlüye bir ders vermek istemiş. Yaşlı bir kadın kılığına bürünerek, Arakhane’nin yanına gelmiş. “Kızım” demiş, “sen bu sanatı iyi yapıyorsun ama unutma ki, tanrıların gücü ve kudreti her şeyin üstündedir.” Kız da, “Ben gururlanmıyorum, sadece gerçeği söylüyorum, isterse tanrıça ile yarışmaya da hazırım” diye cevaplamış. Bunun üzerine, tanrıça gerçek kimliğine dönüşmüş ve iki usta dokumacı tezgahlarının başına geçip yarışmaya başlamışlar. Arakhne, gerçekten iyi dokuyormuş. Tanrıçadan geri kalır tarafı yokmuş. Athena, öyle öfkelenmiş ki, kızın yaptıklarını da parçalamış, tezgahını da. Arakne öylesine üzülmüşkü, bu üzüntüye dayanamayıp kendisini asmış. Kızın intiharı, tanrıçayı çok üzmüş ve onu yeniden hayata döndürmeye karar vermiş. Ama, Arakhne, bir insan olarak değil, örümcek olarak yeniden hayata dönmüş. Tanrıça ona, seni öldürmüyorum, ama benimle boy ölçüşmenin cezası olarak bundan sonraki ömrünü ağların üstünde geçireceksin demiş. Bilindiği gibi, Helence’de örümceğin karşılığı Arakhne’dir.
Meclis Binası (Bouleuterion)
- Antik Yunan’da kent meclisi toplantılarının yapıldığı kapalı yapılara Bouleuterion adı verilir. Agora’nın demokrasi ile olan yakın ilişkisinden dolayı bouleuterionlar, genellikle Agora’ya yakın konumlandırılmışlar.
- Roma İmparatorluğu döneminden önce, kent meclislerinin toplandığı Bouleuterion yapıları Roma öncesi kentin yönetiminde önemli işlevler görmüş. Ancak Roma İmparatorluğu döneminde, merkezi idarenin ağırlık kazanmasıyla, Bouleuterionlar eski işlevlerinin önemli bir kısmını kaybederek ve bir nevi Odeonlara dönüşmüşler. Zaten Roma döneminde kentlerde daha çok Odeon yapıları inşa edildiği görülüyor. Örneğin, MS 2. yüzyılda Efes kentinde yapılan Odeon, resmi toplantıların yapıldığı bir yer olmanın yanı sıra, konserlerin de düzenlendiği bir yapı özelliği gösteriyor. Efes’te Agora’nın kuzeyinde yer alan Odeion küçük bir tiyatro görünümünde. Bunun için Küçük Tiyatro olarak da adlandırılıyor.
- Meclis üyeleri yüksek görevliler olduğundan tiyatroda en ön sırada oturma hakları vardı.
- Assos bouleuterionu agoranın doğusunda yer almaktadır. 20.62 m. x 21 m. boyutlarındaki Bouleuterion tek katlı bir yapıydı.
Assos Agora’sının doğu kenarında yer alan meclis binasının Anadolu’daki en erken örneklerden biri olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Arslan:
Meclis Binası mimari tipleri hakkında daha fazla bilgi edinmek için şu yazıya göz atabilirsiniz.
Agora
- Antik Yunan kentlerinde, şehirle ilgili politik, dini, ticari her türlü faaliyetin gerçekleştiği, tüm kamu binalarının etrafında sıralandığı halka ait geniş açık alan olup, Helenistik dönemde şekillenip Roma İmparatorluğu’nda ortaya çıkan forumların öncülüdür.
- Agora Yunancada “biraraya toplanmak” sözcüğünden türemiştir.
- Genelde bir Yunan kentinde aşağı ve yukarı olmak üzere iki agora olurdu. şehrin bütün yolları agoraya çıkardı. büyük agoralara önce Batı Anadolu’da Miletos, Priene, Pergamon, Assos gibi Yunan kentlerinde rastlandı.
- M.Ö. 2. yy’a ait üç tarafı portiklerle çevrilen agoraların depo ve dükkanları da vardır. Dükkanların bir sıra sütun dizisi ile çevrili ve üstü kapalı olan ön tarafında gezinilecek yollar ve halkın oturacağı sıralar bulunur. Orta alanda ise satıcıların portatif tezgahları yer alır.
- Assos Agorası kuzeyde ve güneyde 2 stoa ile çevrelenmiştir. Batısında tapınak, doğusunda meclis binası yer alır.
Stoa
- En çok agoralarda bulunmakla birlikte, bazı tiyatro, tapınak ve gymnasiumlarda da yer alan, halkın güneşten ve yağmurdan korunduğu ve dinlendiği üstü kapalı yürüyüş ve oturma alanlarıdır.
- Güney stoanın batı duvarına bitişik, Heroon adı verilen bir anıtsal mezar bulunur.Bu mezar diğerlerinin aksine kent surlarının içerisinde yer almaktadır.Burada ele geçen yazıtlardan bu anıtsal yapının kent için hayırlı işler yapan Kallisthenes ve Aristias kardeşler için inşa edildiği anlaşılmaktadır.
Gymnassium
- Yunanlılar aklın,ruhun ve bedenin kendilerine tanrıdan bir vergi olduğunu, bu yüzden de bu üçünün kuvvetli olmasını amaç edinmişlerdir. Bu yüzden bu üç parametrenin seçkinliğini yaradana göstermek için müsabaka yaparlardı. Bu müsabakalar bayramlarda düzenlenirdi: koşmak, zıplamak, disk atmak, mızrak atmak ve güreşmek.
- Grekçe gymnos “çıplaklar” anlamına gelmektedir ve gymnassium bu sözcükten türemiştir. Antreman, yarışma ve gymnasiumlardaki çıplaklık Yunanlılara özgüdür.
- Kent agoraları ilk dönemde erkek çocukları ve gençlerin spor yarışmaları yaptığı, oyun oynadıkları kırsal bir spor alanı işlevi vardı. Daha sonraları agoraların bu etkinliklere elverişli olmadığı açığa çıkarak, çocukların ve delikanlıların eğitmenler gözetiminde spor yapmaları için özel kamusal spor alanları yapılmaya başlanmıştır.
- İlk gymnasiumların İ.Ö.7 yy’da yapılmaya başlanmıştır.
- Hellenler bu müsabakaları tanrıya ibadet olarak buldukları için gymnasiumlar mabet civarında yapılmıştır. Gymnasiumlarda genellikle Hermes ve Herakles’e tapınılmıştır. Beden ve ruh sağlığı açısından Asklepios da saygı görmüştür. Çoğu zaman gymnasiumların yakınında Asklepios kutsal alanı ya da tapınağı yer alır.
- Eğitimin sağlıklı bir çevrede yapılabilmesi için ağaçlık altı, suyu bol ve korunaklı bölgeler seçilmiştir.
- Hellenistik dönem sonrasında gymnasiumlar kent dışına değil, şehir merkezlerine yapılmaya başlamış ve zamanla üniversite karakteristiği kazanmışlardır, böylece sosyal yaşamın ayrılmaz bir kurumu olmuşlardır.
- Tanrısallaşmış kişilerin, bağış yapanların ve başarılı sporcuların heykelleri alanda bulunmaktadır.
- Yunanistanın çeşitli bölgelerinde yapılan spor bayramlarının en önemlisi Olimpyia olmuştur. Bu bayramlara ressamlar, şairler de katılırdı ve hem sporcu hem de sanatçıların yetişeceği bir ortam doğardı.
- Kadınlar müsabakalara katılamazdı, ancak seyirci olabilirdi.
- Gymnasiumlarda genelde öğleye kadar güreş,bok,disk atma, uzun atlama koşu gibi bedensel etkinlikler, öğleden sonra dil, gramer, retorik (güzel konuşma), coğrafya, matematik ve müzik dersleri görülmüştür. Ayrıca bazılarında kütüphaneler olduğu da kanıtlanmıştır — Nysa antik kentinde bulunmaktadır.
- Gençler buradaki etkinliklere vücutlarına zeytin yağı sürerek başlardı. Eğitim sonrası vücutlarındaki toz ve toprağı strigilis denilen bronz ya da demirden yapılan aletle sıyırır ve ardından yıkanmaya giderlerdi.
- Atina gymnasium sayısı en fazla olan kenttir. Anadolu’da ise Pergamon’dur. Efeste şimdiye kadar 4 tane saptanmıştır, Miletos’ta 3 adet bulunur.
- Gymnasiumdaki tüm etkinlikler Gymnasiarkhos ünvanını taşıyan kişilerce yönetilirdi. Genellikle halk meclisi tarafından bir yıl süreyle seçilen bu kişiler toplum içerisindeki saygın ve varlıklı vatandaşlardan seçilirdi. Görevleri arasında: eğitim programları, eğitimci ve filozoflardan randevu, bina malzemesi, bakım/onarım, oyunlar/yarışmalar düzenlemek, atletler için yağ sağlamak görevleri vardı. Bağışla, kendisi ya da kent hazinesinden giderleri karşılardı.
- Romalar ilk önce gymnasiumu pek benimsememişlerdir, ancak cumhuriyetin son döneminde Roma’ya girebilmiştir. Roma kültürünün etkisiyle hamamda bu yapılar içerisine girmiştir. İlk genel gymnasium Nero döneminde kurulmuştur. Daha sonraları villa mimarisinin bir parçası olmuştur — bunun sebebi Grek kölelerin özel öğretmenler olarak tutularak çocuklara eğitim vermesi istenmiştir.
- İlk dönemde Yunanistan’da yoğunlaşan gymnasiumlar adalar ve Anadolu’dan İtalya ve Kuzey Afrikaya kadar yayılmıştır. Gymnasium inşası yabancı halkın Hellenleşmesi anlamına geliyordu, Grek egemenliğinin son bulduğu her kentte gymnasiumların yıkıldığı tespit edilir.
- Assosta gymnasium Batı kapısı ile Agora arasındadır. M.Ö.2. yy’da inşa edilmiştir.
Gymnasium bölümleri:
- Palaestra: Açık avlu, dövüş sporları yapılırdı.
- Ephebeion: Genç erkekler salonudur. oturma yerleri bulunur.
- Apodyterion: Gençlerin silah ve giysilerini çıkarıp giydikleri yerdir.
- Korykeion: pankreasçılar için antreman, bosörler için kum torbası odası.
- Loutron: soğuk banyo odası
- Konisterion: Güreşçilerin antreman yaptığı yer, pudra odası
- Elaiosthesion: yağlanma odası- güreşçiler için
- Sphairisterion: top oynama alanı
- Gynaikonitis: kadınlara ayrılmış bölüm
- Roma döneminde sıcak su hamamları, antreman yapılan özel kısımlar, soyunma odaları yapıya dahil edilmiştir.
- Top oyunu eğitmeni “sphaeiristes, masaj ve diyet eğitmeni “gymnastes”, yağ temin eden kişiye “elaiothetes” denilirdi.
Assos Zeus Altarı
- Eski Yunanlılar, savaşlarda galip gelmek, kuraklıktan, hastalıktan kurtulmak, bereketli ürün almak, felaketlerden korunmak gibi sebeplerle tanrılara kurban vermeyi adet haline getirmişlerdi.
- Taş duvarlarla örülen küçük bir oda kadar olan; içinde su bulunan sarnıç, Sarnıca inen taş merdiven, günümüzde yıkılmış durumdadır.
- Zeus Altarı’nın yanında Çanakkale Savaşı’na katılan Erdem Dede Yatırı da bulunmaktadır.
Homeros, İlyada’sında; İda (Kaz) Dağı’ndaki Altar’dan şöyle bahseder : “Uçup giden tunç ayaklı, altın yeleli atların sırtında vardılar, canavarın anası, kaynağı bol İda ‘ya, Gargaran’ daydı Zeus’un tapınağı, kokulu sunağı. İnsanları, tanrıların babası durdurdu, atları çözüp sürekli bir dumanla, koyu bir dumanla göz kamaştıran çalımıyla oturup dağın doruğuna , Troia ‘yı , Akalıların gemilerini süzdü.” Zeus ile Hera’nın aşkına da şahit olmuştur Gargarandaki Altar. İlyada’da şöyle anlatılır bu durum: “Hera, dosdoğru yürüdü Gargaran doruğuna, İda’nın en yüksek tepesiydi bu. Bulutları devşiren Zeus, onu gördü. Görür görmez aşk sardı düşünceli kafasını.”Ve Hera, Zeus’un dokuz eşinin birincisi oldu.
Apollon Smintheus Tapınağı
- Tapınağın yapıldığı Helenistik çağda yörede suyun bol olması Apollon kültünün bir simgesidir. Çünkü; tanrı Apollon kehanette bulunmak için her zaman suya gereksinim duymuştur. Tapınağın bu alanda kurulmuş olması da bu nedenle olmalıdır.
- Alexandria Troas Helenistik Çağ sikkelerinde görülen ve antik kaynaklarda bahsi geçen tanrı Apollon’un tapınak cephesinde duran, adını aldığı fare-smintheus’a basar biçimde tasvir edildiği sanılan kutsal heykeli olasılıkla, 5metre boyundadır.
Surlar
- Kentin çevresi 3200 metre uzunluğunda 20 metre yüksekliğinde surlarla çevrilidir. Surlar M.Ö. 4. yy’da inşa edilmiştir.
- Kente giriş ve çıkışı sağlayan iki ana kapı bulunmaktadır.
- Doğu ve batı kapılarının önündeki alan nekrapol(mezarlık) olarak kullanılmıştır. Nekrapolde basit mezarların yanı sıra görkemli anıtsal mezarlar da bulunmuştur.
Assos Antik Liman
- Athena Tapınağı’nın yükseldiği tepeden denize bakıldığında antik iskelenin su altındaki kalıntıları rahatlıkla görülebilmektedir.
- İskele, seksenli yıllara kadar palamut sevkıyatında, burada bulunan yapılar da palamut ambarı olarak kullanılmakta iken, günümüzde her ikisi de turizm amaçlı faaliyet göstermektedir.
Kaynakça
(1) Assos Araştırma Tarihi ve Yapıları, Esra Bakar
(2) Assos ve Filozofları, Sayit Hidayetoğlu
(3) Assos Athena Tapınağı Heykeltıraşlık Eserleri ve Bölgesel Mitolojiyle Bağlantıları, Daniş Baykan
(4) Anadolu’nun en sağlam antik kenti Assos – Aydınlık Gazetesi
(5) Assos Antik Tiyatrosu, Küçükkuyu
(6) Assos Lahitleri, Milta.com
(7) Assos Ören Yeri, Kültür ve Turizm Bakanlığı
(8) Behramkale, Kazdağları.com
(9) Antik Dönemde Gymnasium’un Önemi ve Pergamon Gymnasiumu, Ahmet Bingül
(10) Meclis Binaları, Arkitera
(11) Agora Nedir?, Arkeoloji Hakkında Her Şey