Yol Üzerindeki Antik Kentler

Mitolojik Hikayeler Afrodisias Antik Kenti
Spread the love

Yol Üzerindeki Antik Kentler saymakla bitmez… Özellikle yolunuz Ege’ye düştüyse! Marmaris’e, Bodrum’a, Fethiye’ye, Didim’e, Kuşadası’na giderken, şöyle bir durup soluklanmak istemez misiniz? İstiklal Marşımızda ne diyoruz? “Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı…”

1. Bargilya Antik Kenti

Bodrum-Milas yolu dönüşünde uğranabilecek noktalardan biridir. Bodrum-Milas kara yolundan 2 km içeridedir. Bargilya Antik Kenti Güllük Körfezi’nin kıyılarına kurulmuştur.

Boğaçiçi mahallesi, deniz kenarına kurulmuş sakin bir beldedir. Halk genellikle balıkçılıkla geçinir. Balık lokantaları ve çay bahçeleri bulabilirsiniz. Dali Cafe Restaurant benim önerim. Hem soğuk bir şeyler içebilir hem de kafeden denize lop diye atlayabilirsiniz.

Dali Kafe Restotan, Bargilya
Dali Kafe Restotan, Bargilya

Bargilya Antik Kentinin, M.Ö. 5 yüzyılda kurulduğu düşünülmektedir. “Bargilya” ismi, Karya diline göre “yüksekteki yer” anlamındadır.

Mitolojiye göre Likya bölgesinde korku salan ve ağzından alevler çıkaran “Chimera”Bellerophon öldürmüştür. Bir halk kahramanı olan Bellerophon’un yardımcı ve kanatlı atı(pegasus) en yakın arkadaşı Barglos’u öldürür. Buna çok üzülen Bellerophon yeni kurulan bu kente arkadaşını hatırlatmak için bu ismi verir. Bargilya paralarında pegasus resmi yer almaktadır. Bunun sebebi, bu hikaye ile ilişkili olabilir.

Büyük İskender, Bargilya Antik Kentini, merkezi üs olarak kullanmıştır. Ardından Rodos Şovalyeleri ve Roma İmparatorluğu hakimiyetine girmiştir.

Ne yazıkki kentte arkeolojik kazı dahi yapılmamıştır. Hatta kentin tam olarak olduğunu bulmak ise bir hayli zor. Belli belirsiz ortada duran bu harabeler sizi mutsuz edebilir.

Üstüne üstlük Bargilya Antik Kenti 2015 yılında 25 milyon’a satılığa çıkarılmış!

Bargilya Antik Kenti Harabeleri

Bargilya aynı zamanda flamingoların göç yolu üzerinde! 380 hektarlık alanda beslenen kuş türleri arasında Pelikanlar,Boz Ördek, Yeşilbaş, sakarca, Macar Ördeği, Sakarmeke, Balıkçıl, Flamingo, Kaz, Su tavuğu bulunmaktadır.

Göçmen kuşlar, kuzeyde havanın soğuması ile birlikte; Ekim sonu, Kasım başı gibi ilk parti gelmeye başlar. Aralık-Ocak-Şubat aylarında sayı maksimum seviyeye çıkar. Şubat sonu Mart başı gibi de tekrar Kuzeye göç başlar.

Bargilya Kuş Cenneti
Bargilya Kuş Cenneti

2. Iasos Antik Kenti, Kıyıkışlacık

Kıyıkışlacık, Milas’a 28 km uzaklıkta, Mandalya Körfezi’nin kıyılarına kurulmuş, doğal güzellikleri ve tarihi dokusuyla ziyaretçilerini büyüleyen bir köydür. Bu bölge, özellikle Iasos Antik Kenti ile tanınmaktadır. Köyün girişinde yer alan antik harabeler, bu kadim kentin hala keşfedilmeyi bekleyen tarihini gözler önüne serer. Tepelik alanlar ve güzel yol manzarası ile hem doğa hem de tarih meraklıları için ideal bir destinasyondur.

Iasos Antik Kenti
Iasos Antik Kenti

İlginç bir bilgi! 1980’lerin popüler dizisi Dallas‘tan esinlenerek açılan ve sahibi “Ceyar” lakabıyla tanınan “Ceyar’ın Yeri” adlı kafe, bölgenin özgün ve hafızalarda yer eden mekanlarından biri haline gelmiş. Köy sakinleri ve ziyaretçiler arasında popüler bir karakter olan Ceyar’ın, gerçek adını sorduğunuzda “Size ne kardeşim, adım Ceyar” şeklinde yanıt veriyormuş. Köy içerisinde bulunan güzel kumsallar ve çay bahçeleri ise, ziyaretçilere huzurlu ve keyifli anlar sunuyor.

Kıyıkışlacık Merkez
Kıyıkışlacık Merkez

Mitolojiye göre, Iasos Antik Kenti, Yunanistan Argos şehrinden gelenler tarafından kurulduğu ve ismini kolonistlerin başı Iasos’tan aldığı söylenmektedir. Kentin bulunduğu yer önceden bir ada iken daha sonra kara ile birleşerek yarım ada haline gelmiştir.

Yunanlı tarihçi Strabon aşağıdaki öyküyü bereketsiz topraktan ürün alamayan Iasoslular’ın balığa olan düşkünlüklerini anlatmadan geçmez.

“Bir zamanlar kenti ziyaret eden müzisyen, tiyatroda bir resital vermiş. Bu resital sırasında balık pazarının açıldığını bildiren çan sesi duyulunca elini kulağına götüren yaşlı adam dışında herkes yerinden fırlayarak tiyatrodan ayrılmış. Yaşlı adamın yanına gelen müzisyen “Bana ve sanatıma gösterdiğiniz saygıdan ötürü size teşekkür borçluyum; çünkü çan sesini duyan tüm dinleyiciler çekip gittiler” demiş. “Ne ?” diye haykırmış bunu duyan yaşlı adam, “Yoksa çan mı çaldı? “Evet, neden?” “Öyleyse izninizle efendim…” ve gözden kaybolmuştur.”

Başka bir efsaneye göre, Iasos Antik Kenti’nde, erkek çocukların gymnasiumda çalıştıktan sonra denizde yıkanmaları bir gelenekmiş. Bu sırada kıyıya yanaşan yunus, çocuklardan birini sırtına alıp, açıklara götürüp, sonra yeniden kıyıya bırakıyormuş. Bir anlatıya göre, bu öyküyü duyan İskender, çocuğu Babil‘e götürmüş ve deniz tanrısı Poseidon‘un rahibi yapmış. Iasoslular bu olaydan, M.Ö. 3. yüzyılda çıkarılan madeni paralarında, kolunu yunusun sırtına atmış biçimde yüzen çocuk tasvirine yer verecek kadar etkilenmişlerdir.

İtalyan Arkeoloji Heyeti, 1960’dan beri, Iasos Antik Kenti’nde kazı çalışmaları yapmaktadır. Antik kent, civardaki birçok harabeye göre gün yüzüne çıkarılmıştır.

Iasos Antik Kenti girişi ücretsizdir.

Iasos Antik Kenti
Iasos Antik Kenti

3. Herakleia Latmos Antik Kenti, Bafa Gölü

Herakleia Antik Kenti, Milas’a 39 km uzaklıktadır. Bafa Gölü’nün kıyısında kurulmuş olan bu antik kent, tarihi,efsaneleri ve doğasıyla benzersizdir. “Bafa” kelimesinin “su ülkesi” anlamına gelmesi, gölün bu bölgedeki önemini ve karakterini vurgular.

Efsaneye göre, Ay tanrıçası Selene, çok yakışıklı bir çoban olan Endymion‘a ilk görüşte aşık olur. Selene, onunla her gece buluşmak ister, ancak Endymion’un ölümlü bir insan olması, bu aşkı imkansız kılar. Tanrılar, Selene’nin aşkının farkındadırlar. Endymion’a ebedi gençlik ve ölümsüzlük bahşederler, ancak bir bedeli vardır! Endymion, ebediyen derin bir uykuda olacaktır. Her gece Selene, sevdiği çobanın yanına gelir. Onun uykuda olan, ama hala nefes alan bedenini seyreder ve ona aşkını fısıldar. İşte Selene ile Endymion’un buluştuğu yerin Herakleia Latmos Antik Kenti olduğu söylenir. Bu antik kentin romantik ve mistik atmosferine katkıda bulunur. Her gece burada buluştuklarına inanılan bu ikilinin hikayesi, bölgenin mehtabının güzelliğini de anlamlı kılar.

Herakleia’nın Beşparmak Dağları’nın eteklerine kurulmuştur. Tarihçi Strabon, çevresindeki dağlardan dolayı şehrin “Latmos” veya “Latmia” olarak anıldığından bahsetmiştir. Bu dev kayalıklar, ziyaretçilere sadece doğal güzellikler sunmakla kalmaz, aynı zamanda farklı şekilleri gözlemleme imkanı da sağlar. Yerli halk sizi bu konuda zaten bilgilendirecektir.

Kapıkırı Köyü’nün altında kalan Herakleia Antik Kenti, henüz yapılmamış arkeolojik kazılar nedeniyle tam olarak açığa çıkarılamamıştır.

Herakleia Antik Kenti, Latmos Dağları, Bafa Gölü, Kapıkırı Köyü
Herakleia Antik Kenti, Latmos Dağları, Bafa Gölü, Kapıkırı Köyü

Antik çağlarda, bölge Ana Tanrıça Lada ile tanınırdı. Hellen uygarlığı, bu ismi değiştirerek “Latmos” sözcüğüne dönüştürmüştür. M.Ö. 4 yy’da Kral Mausolos, (Bodrum’daki Halikarnas Mozolesi bu kral adına yapılmış dünyanın 7 harikasından biridir.) kenti ele geçirerek ismini Herakleia’ya çevirdiği öne sürülür. Daha sonra hükümdar sülalesi değiştikçe adı da değişen şehir “Latmos Herakleia’sı” olarak anılmaya başlanmıştır.

Bölgede bulunan Hitit çivi yazısı, Hititlerin ege kıyılarına kadar geldiklerinin kanıtıdır. Büyük Agora’nın üzerinde Athena Tapınağı bulunmaktadır.

M.Ö. 7 yüzyılda Araplardan kaçan keşişler ve rahipler bu dağlara sığınarak birçok manastır bu bölgeye inşa edilmiştir. 

Manastır nedir? Kendilerini dine adamış rahiplerin ve rahibelerin dünya ile ilgilerini keserek yaşadıkları yapı. Yediler Manastırı, bu dönemde yapılan ve ayakta kalan yapılardan biridir. Ziyarete açıktır. Yine Stylos Manastırı, ulaşımı en zor olan ancak görülmeye değer noktalardan biridir.

Latmos Dağı Manzarası
Latmos Dağı Manzarası

Kapıkırı Köyü‘nün kadınları kendilerini rehberliğe ve çalışmaya adamışlar. Köye adımınızı atar atmaz, size bir şeyler satmaya çalışan yerli halkla karşılaşıyorsunuz.

Köy, antik kentin üzerine kurulduğundan ve tabelalar yetersiz. Dolayısıyla, tiyatronun, kalenin, tapınağın harabelerini bulmak bir hayli zor. Ayrıca herhangi bir harabeye giden yol açılmadığı için dağ, bayır aşmanız gerekiyor. Bu durumda, yerli halk hemen yardımınıza koşuyor ve tabi rehberlik ücretini talep ediyorlar.

Her şey bir yana, Latmos Dağı‘nın görsel zarafeti, Bafa Gölü ve harabelerle müthiş bir manzara köyün zirvesinde sizi bekliyor.

Herakleia Antik Kenti, Kapıkırı Köyü
Yol Üzerindeki Antik Kentler – Herakleia Antik Kenti, Kapıkırı Köyü

4. Labranda Antik Kenti

Labranda Antik Kenti, Milas’a 15 km uzaklıktadır. Kargıcak Köyünde bulunmaktadır.

Labranda Antik Kenti, M.Ö. 6. yüzyılda dağların üzerinde kurulmuş, Karyalılar için kutsal bir hac yeriydi. Kentin adı, çift ağızlı bir savaş baltası olan “labrys”ten gelir ve “Çift Baltalı Tanrı Zeus” kültünün merkezi olarak kabul edilir. Kentte bulunan ve özellikle Zeus’a adanmış büyük bir kaya, bu kült için kutsal sayılırdı. Zeus Labraundos kültü, bölge halkının dini yaşamında önemli bir yere sahipti. Mylasa‘dan (Milas) başlayıp Labranda’ya uzanan ve “Kutsal Yol” olarak adlandırılan, 14 km uzunluğunda ve 8 m genişliğinde taş kaplamalı bir yol da kentin önemli özelliklerinden biridir.

MÖ 4. yüzyılda kente en parlak dönemini yaşatan Karia Satrapı (valisi) Moussollos (MÖ 377–354) ve kardeşi İdrieus (MÖ351–344); Labranda’yı kutsal bir aile alanı haline getirmişler. Böylce, kutsal alanda her yıl 5 gün süren dinsel bayramların kutlanmasını geleneksel hale gelmiş.

MÖ 355 yılında yapılan kutlamalar sırasında bir suikastten kıl payı kurtulan Moussollos, kentte büyük bir imar faaliyeti başlatmış. Başta Zeus Tapınağı dahil olmak üzere, bir dizi anıtsal yapı yaptırmış. (Bodrum Halikarnas Mozolesi dünyanın 7 harikasından biridir ve Moussollos için yaptırılmıştır)

Karya Uygarlığı da Anadolulu yerel ve eski bir toplum olarak tarihte yerini almış, Anadolu ve Helen uygarlıklarının gelişmesinde en önemli unsurlardan biri olmuştu. Lakin, Karyalıların kendine özgü yazıları hala çözülememiştir.

Labranda Antik Kenti, İsveç ve Fransız Arkeologlar yardımı ile kent gün ışığına çıkarılmıştır.

Labranda Antik Kenti, Milas
Yol Üzerindeki Antik Kentler – Labranda Antik Kenti, Milas

5. Milet Antik Kenti

Milet Antik Kenti, Didim sınırlarında yer alır ve Söke’ye 30 km uzaklıktadır. 15.000 kişilik tiyatrosu ile kesinlikle görülmesi gereken tarihi yerlerden biridir.

Efsaneye göre, bir gün baş tanrı Zeus ile fakir bir Miletli, Milet agorasında bir konu üzerinde tartışırlar. İkisi de bir türlü geri adım atmayınca, tartışma uzayıp gider. Sonunda canı sıkılan Zeus, tanrı olmanın ayrıcalığını kullanarak tartışmayı sonlandırır: “Bana bak, beni daha fazla kızdırma, şimdi bir şimşek çakar, seni cayır cayır yakarım!” der. Miletli köylü, korkmak bir yana, gayet sakin bir şekilde, “Koca Zeus, bu öfkenle haksız olduğunu nasıl da kanıtladın…” diye yanıtlar. Hikâyenin sonunda Miletli köylünün akıbetini bilen yok! Fakat kesin olan şu, Miletlilerin tanrıyla özdeş bir düşünce yapısına sahip olduğu…

Milet Antik Kenti
Yol Üzerindeki Antik Kentler – Milet Antik Kenti

Mitolojiye göre, kentin ismi Apollon ile ilgilidir. Apollon ve Girit Kralı Minos’un kızı Akakallis beraber olurlar. Bu birliktelikten Miletos isimli oğulları olur. Lakin, Akakallis babasının öfkesinden korkar ve oğlunu ormanda gizler. Apollon, dişi bir kurt göndererek, oğlunu emzirtir. Kısacası, Miletos kurtlar tarafından büyütülür. Daha sonra bir çobanın onu bulup büyütür. Miletos yetişkin olduğunda Girit’i terk eder. Karya’ya yerleşir ve Menderes nehrinin kızı Kyane ile evlenir. Böylece, kendi adını verdiği Miletos’u kurar. İşte, Miletos ismininde buradan geldiği söylenmektedir.

Milet’liler özellikle M.Ö. 6. yüzyılda, deniz ticaretini ele geçirmelerinden sonra, Akdeniz ve Karadeniz’de kurdukları koloniler sayesinde zenginleşmişlerdir. Böylece Milet, İyon dünyasının başkenti haline gelmiştir.

Milet Antik Tiyatrosu
Milet Antik Tiyatrosu

Milet, aynı zamanda felsefenin geliştiği önemli merkezlerden biridir. Aristoteles’e göre, felsefenin gelişmesi için iki ön koşulu vardır. Öncelikle, felsefe yapacak kişinin “tuzu kuru” olmalıdır. Yani maddiyat kaygısına düşmeden kendini sadece düşünmeye verebilmelidir. İkincisi, kişi gerçek bir merak duygusuna sahip olmalı ve en doğal görünen gerçekleri bile sorgulayabilmelidir. Milet’te bu iki koşulun bir araya gelmesiyle, tarihin gerçek anlamdaki ilk filozofu kabul edilen Thales ve onun ardından Anaksimenes ve Anaksimandros doğmuştur.

Babillilerden aldığı astronomi bilgisi ve Mısır’dan getirdiği söylenen geometri bilgisi dışında Thales’in asıl önemi, aklına takılan sorulardır. “Neyin var olduğu” ve “neyin gerçek olduğu” gibi sorular sayesinde Thales, o güne dek doğadaki her olayı ayrı bir tanrının varlığına bağlayan mitolojinin ötesine geçmiştir. Her şeyin nedenini, doğanın kendisinde aramaya başlamıştır. İşte bu yüzden, Thales ve öğrencilerinin pozitif bilimin temellerini attığı söylenir.

Thales’e göre, evrenin asıl maddesi sudur; her şey sudan gelir ve suya döner. Dünya, “okeanos” denilen dev bir su kütlesi içinde yüzen, düz bir tepsidir onun zihninde. Anaksimandros ise, dünyanın sıcak ile soğuğun birleşmesinden doğduğunu savunur. İlk canlılar ise ona göre balığa benzer yaratıklardır. Bu düşünceleriyle, binlerce yıl önceki evrim düşüncesini ortaya atan Anaksimandros; dünyayı, boşlukta asılı duran bir silindir olarak tasvir eder. Ayrıca güneş saatinin mucidi ve ilk coğrafi haritayı yapan kişidir. Anaksimenes ise, ruhumuzun bizi ayakta tuttuğu gibi, hava da dünyayı ayakta tutmakta olduğunu savunmuştur.

Milet Okulunu duydunuz mu? Milet Okulu, Antik Yunanistan’da, özellikle İ.Ö. 6. ve 5. yüzyıllarda, Milet şehrinde ortaya çıkan ve felsefe ile bilimin gelişiminde önemli bir rol oynayan bir düşünce okuludur. Bu okul, özellikle doğa felsefesi ve metafiziğe odaklanmış ve Batı düşüncesinde rasyonel bilimin temellerini atmıştır.

Milet Antik Kenti
Yol Üzerindeki Antik Kentler – Milet Antik Kenti

“Plinus”un bildirdiğine göre Milet Antik Kenti yaklaşık olarak 90 koloni kurmuştur. Bunların arasında “Sinop”, “Trabzon”, “Giresun” gibi şehirler vardır.

Milet “Lade Deniz Savaşı”na 80 gemi ile katılmış ve tüm donanmasını yitirmiştir. Kazanan taraf olan Persler, M.Ö. 494’de kenti ve beraberinde Apollon Mabedi‘ni yakıp yıkmışlardır.

MS 3. yüzyıldan sonra, Milet Antik Kenti, yavaş yavaş terkedilmiştir. Kaderi Priene Antik Kenti ile aynı olan şehrin boşaltılmasının asıl sebebi ise döneminde Maiandros adı verilen Büyük Menderes‘in taşıdığı alüvyonların, limanı bataklığa çevirmesi ve beraberinde getirdiği sıtma hastalıklarının artması olarak düşünülebilir. Büyük Menderes Ovası‘nı oluşturan alüvyonlar ile Milet’in limanı yok olmuş ve deniz ticaretini bitirmiştir. Milet’in doğusundaki Latmos Körfezi ise denizin dolmasıyla günümüzde Bafa Gölü olarak bildiğimiz göle dönüşmüştür.

Burada bulunan Faustina Hamamları, Anadolu’daki en büyük Roma hamamlarından biridir. Roma İmparatoru Markus Aurelius, eşi Faustina için yaptırmış.

Milet Antik Kenti Tiyatrosu
Milet Antik Kenti Tiyatrosu – 15 bin kişilik kapasitesi vardır

6. Priene Antik Kenti

Priene Antik Kenti, Aydın Söke ilçesine 15 km uzaklıktadır. Kentin, İyonlar tarafından kurulduğu söylenir. Arkasında Mykale Dağı’nın sert yamacı ve çok kenarlı taşlarla örülen surları sayesinde, Priene Antik Kenti, dışarıdan gelecek saldırılara karşı korunmuş ve güvenli bir yer haline gelmiştir.

Priene Antik Kenti, Hipokrat, Herodot, Diyojen, Pisagor ve Thales gibi ünlü bilim insanları yetiştiren İyon Uygarlığı’na bağlıdır.

Priene’nin kesin kuruluş tarihi bilinmemekle birlikte, antik kaynaklar kenti MÖ 1000 yılları civarında, İon kolonizasyonu döneminde kurulduğunu belirtir. MÖ 6. yüzyılda Pers İmparatorluğu’nun egemenliğine giren Priene, MÖ 499’da başlayan İyonya Ayaklanması‘nda aktif rol aldı. Pers savaşlarından sonra kent, Atina’nın öncülük ettiği Delos Birliği‘ne katıldı.

MÖ 4. yüzyılda şehir, yolları birbirlerini dik açıyla kesecek şekilde yeniden inşa edilmiştir. Kavşakların arasındaki mesafenin eşit olması ve kentin 80 eşit parçaya ayrılan bir plana sahip olması nedeniyle günümüzdeki ızgara sistemi şehir planlarının öncüsü olmuştur.

Athena Polias Tapınağı kentin önemli kült merkezidir. Tapınağın mimarı, dünyanın 7 harikasından biri olan ve Bodrum’da yer alan Halikarnas Mozolesi‘nin mimarı ile aynı kişidir.

6500 kişilik yarım daire şeklindeki tiyatrosu ise MÖ 3. yüzyılda yapılmıştır. Yamaçtaki bir oyuk üzerine inşa edilen tiyatronun birinci oturma sırası, kentin ileri gelenleri için ayrılan özel mermer koltuklardan oluşur. Bu koltuklara oturarak tiyatroyu izleyebilirsiniz.

Deniz ticaretinin, zenginleşmesinde önemli bir etkeni olduğu Priene’nin Naulokhos adı verilen limanı bugün, Büyük Menderes Nehri‘nin alüvyonları ile dolarak Büyük Menderes Ovası‘nda kaybolmuştur.

Limanın kaybolmasıyla, Priene Antik Kenti, Bizans Dönemi’nde önemini yitirir. Böylece, MS. 2. yüzyılda tamamen terk edilir.

Priene Antik Kenti
Yol Üzerindeki Antik Kentler – Priene Antik Kenti

7. Didyma Apollon Tapınağı

Didyma bir antik kent değil, kutsal bir merkezdir. Miletos’tan gelen kutsal yol ile bağlantıya sahip Didyma, bir kehanet merkezidir.

Herodot M.Ö. 600’lerde Mısır Kralı II. Nekho ve Lidya Kralı Kroisos’un Didyma’daki Apollon mabedine adaklar sunduklarını nakleder.

Efsaneye göre, Tanrı Apollon bir gün Didyma yöresinde çobanlık yapan Brankhos’a rastlar. Onun saf ruhundan ve nazik yaklaşımından çok hoşlanan Apollon, ona biliciliğin (yani kehanetin) sırlarını öğretir. Öğrendiği tanrısal sırları insanlara aktarma amacındaki çoban Brankhos, bugünkü Apollon Tapınağı’nın bulunduğu yerdeki defne ormanı ve su kaynağının hemen yakınına tanrısı Apollon adına ilk tapınağı kurar.

Zaman içinde Brankhos soyundan gelenler ‘Brankhidler’ olarak anılmıştır. Bu soydan gelenler çok uzun yıllar boyunca Apollon Tapınağı’nın yöneticiliğini yapmışlardır. Bundan dolayı ‘Didyma’ asırlar boyu; ‘Brankhidai’, yani Brankhidler Ülkesi adıyla da anılmıştır

Didyma Antik Kenti
Yol Üzerindeki Antik Kentler – Didyma Antik Kenti

Arkaik devirde çok ünlü olan Apollon’un kutsal yeri, Persler tarafından M.Ö. 494’de yakılmıştır. Daha sonra M.Ö. 311’de tekrar canlanmaya ve mabet yeniden inşa edilmeye başlandı. Seleukoslar döneminde mabet planında değişiklikler yapılarak boyutları büyütüldü. M.S. 250’den önce mabet önemini yitirmeye başlamış ve M.S. 385’de Theodosios’un emri ile tamamen önemini yitirmiştir. Hıristiyanlığın yaygınlaşması ile zaten bitirilmemiş olan mabedin adytonuna bir kilise yapılmıştır.

Didyma Apollon Tapınağı
Yol Üzerindeki Antik Kentler – Didyma Apollon Tapınağı

8. Myus Antik Kenti

Antik İyon Uygarlığı 12 kenti sırasıyla Kolophon, Miletos, Myus, Priene, Ephesos, Lebedos, Teos, Klazomenai, Erythrai, Phokaia, Samos, Chios’dur.

Myus Antik Kenti, Bafa Gölünün kıyısında bulunmaktadır. Kent, İon Birliği üyesi on iki kentin en yoksul ve önemsiz olanıdır.

Tarihçi Strabon’a göre, kent Atina Kralı Kodros’un oğlu Kydrelos tarafından kurulmuştu. Fakat konumu iyi seçilmemişti. Kent olasılıkla ilk günlerinden başlayarak sıtmanın pençesine düştü. Filizlenen İon uygarlığında Myus’un bir rol oynayamaması ve bildiğimiz kadarıyla ünlü bir kişi yetiştirememesi, belki de bu hastalığın yarattığı kasvetli ve sinir bozucu ortamdan kaynaklanmıştı.

Küçük bir şehir olduğu için yakınlarındaki büyük kent Miletos’un etkisinde ve yönetiminde kalmıştır. Grek kent devletleri arasında kurulan Attika — Delos Birliğinin MÖ. 452–451 yılı ve 432–431 yılı üye kayıtlarında şehrin ismine rastlamaktayız.

Kentin limanının alüvyonlar nedeniyle kapanması şehrin kısıtlı olan ticaretini daha da sınırlandı. Burada yaşayanların Miletos’a göç etmesi sonucunda kent tamamen terk edildi.

MÖ. 480 yılında, Salamis Savaşı‘nın Atinalı kahramanı Themistokles, gözden düşüp, yurdundan sürülür. Sonraları, Pers kralının dostluğunu kazanan Themistokles‘e kral üç kent verir: Ekmek için Magnesia, şarap için Lampsakos ve opson için Myus. Opson Türkçedeki “katık” sözcüğünde karşılığını bulur ve et olsun, balık, peynir yada zeytin olsun, “ekmeğin yanında yenecek herhangi bir yiyecek” anlamına gelir. Sözcük beslenme alışkanlıklarında ilginç bir farklılığı yansıtmaktadır. Bugün batı dünyasında et yada balığın yanında ekmek yenirken, eski Yunanlılar, bugün Türklerin yaptıkları gibi ekmeğin yanında et yada balık yiyorlardı. Ekmek yaşamın temel direği idi. Bir Türk köylüsünün yemekte yarım somundan az ekmek tükettiği ender görülür.

Myus’un Themistokles’e sağladığı opson, hiç kuşkusuz öncelikle balıktan oluşmuştu. Tarihçi Diodoros’un anlattığı gibi, Myus çevresinde balık çok boldu. Bugün de birkaç kilometre uzaktaki dalyan aynı duruma tanıklık etmektedir.

Myus Antik Kenti
Yol Üzerindeki Antik Kentler – Myus Antik Kenti

9. Magnesia Antik Kenti

Magnesia Antik Kenti, Ortaklar-Söke yolu üzerinde bulunmaktadır. Söke’ye 16 km uzaklıktadır.

Efsaneye göre Yunanistan Teselya’dan gelen Magnetler, Apollon’un kehanetiyle bildirdiği şekilde Girit Adası üzerinden Anadolu’ya gelipi bu antik kenti kurmuşlar.

İlk Magnesia’nın MÖ 399’da terk edildiği bilinmektedir. Gümüşdağ (Thorax) yamaçlarında, Arkaik Dönemden beri orada bulunan Artemis Leukophryene Tapınağı’nın olduğu yerde kurulan ikinci kent, Magnesia adıyla anılmayı sürdürmüştür. M.Ö. 4. yüzyılda kurulan bu ikinci kentte, M.S. 12. yüzyıla kadar yerleşim devam etmiştir.

Antik dönemde, ticari ve stratejik olarak önemli bir konumda yer alan Magnesia, İyonya ve Anadolu’daki diğer şehirlerle güçlü ticari ve kültürel bağlar kurmuştu.

Kent, Helenistik ve Roma dönemlerinden kalma çok sayıda önemli yapıya ev sahipliği yapmaktadır. En dikkat çekici yapıları arasında Artemis Tapınağı, Zeus Tapınağı ve stadion bulunmaktadır.

Kentin baş tanrıçası Artemis olup kent, Hellenistik dünyanın en güzel Artemis Tapınağı ve kutsal alanına sahiptir.

Kentin genel planı, ızgara sistemine göre düzenlenmiş olup, bu da Helenistik ve Roma dönemlerinin tipik şehir planlamasını yansıtır.

Magnesia, 19. yüzyılın sonlarından itibaren yapılan arkeolojik kazılarla gün yüzüne çıkarılmıştır.

Magnesia Antik Kenti
Yol Üzerindeki Antik Kentler – Magnesia Antik Kenti

10. Euromos Antik Kenti

Euromos Antik Kenti, Türkiye’nin Aydın iline bağlı Milas ilçesinde yer alan önemli bir antik kenttir.

Euromos, antik çağda Karia bölgesinde kurulmuş bir şehirdir. MÖ 5. yüzyıla kadar uzanan tarihiyle, bölgenin önemli yerleşimlerinden biri olarak kabul edilir.

Euromos’un en dikkat çekici yapısı, muhteşem bir biçimde korunmuş olan Zeus Tapınağı’dır. Bu tapınak, iyi korunmuş sütunları ve mimarisiyle ziyaretçilerin ilgisini çeker. Tapınağın yapımına, Hellenistik dönemde başlanıp Roma döneminde tamamlanmıştır.

Kentte ayrıca tiyatro, agoralar, nekropol alanları ve diğer kamu binalarının kalıntıları bulunur. Bu yapılar, kentin antik dönemdeki sosyal ve kültürel yaşamını anlamamıza yardımcı olur.

11. Afrodisias Antik Kenti

Afrodisias Antik Kenti, Türkiye’nin Aydın iline bağlı Karacasu ilçesi yakınlarında bulunan, antik dönemin en önemli kültür ve sanat merkezlerinden biridir. Kent, adını aşk ve güzellik tanrıçası Afrodit‘ten alır. Bu tanrıçaya adanmış büyük bir tapınağı içermesi, kentin tarihi ve kültürel önemini artırır.

Afrodisias, özellikle Roma döneminde, olağanüstü yetenekli heykeltraşların yetiştiği ünlü bir sanat okuluna ev sahipliği yapmıştır. Bu okulun eserleri, detayları ve zarafetiyle tanınır ve dünyanın birçok yerindeki müzelerde sergilenir.

Afrodisias’taki en dikkat çekici yapılarından biri Sebasteion‘dur. Bu yapı, Roma İmparatorlarına tapınmak için kullanılmıştır ve döneminin siyasi ve dini önemini yansıtır.

Kentte ayrıca büyük bir stadyum ve tiyatro bulunmaktadır. Stadyum, antik dünyanın en iyi korunmuş ve en büyük stadyumlarından biri olarak kabul edilir.

2017 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi‘ne dahil edilen Afrodisias, hem tarihi hem de kültürel değeriyle dikkat çeker.

1958 yılında Ara Güler, bir iş için Aydın’ın Geyre köyüne gitmiştir. Geyre, bugün Afrodisias Antik Kenti’nin bulunduğu yerdir. Ara Güler o dönemde köydeki insanların antik taşlar ve sütunlar arasında yaşamlarını sürdürdüğünü görmüş ve bu durumu fotoğraflamıştır. Bu fotoğraflar daha sonra dünya çapında dikkat çekmiş ve Afrodisias’ın tarihi önemini vurgulamıştır.

Güler’in çektiği fotoğraflar, Afrodisias’ın antik kalıntılarının dünya tarafından keşfedilmesine önemli bir katkıda bulunmuştur. Bu fotoğraflar, hem Afrodisias’ın tanınmasını sağlamış hem de arkeolojik çalışmaların başlamasına vesile olmuştur.

Afrodisias Antik Kenti
Afrodisias Antik Kenti

BONUS#1: Gümüşkesen Mezar Anıtı

Gümüşkesen Mezar Anıtı, Milas’ın bugünkü Gümüşkesen Mahallesi’nde, Antik Roma nekropolünün en gösterişli yerine yapılmıştır. Kente büyük hizmetleri geçen bir şahıs, soylu veya yönetici bir aileye ait olması gerektiği düşünülmektedir.

Gümüşkesen Mezar Anıtı, gri-beyaz mermerden inşa edilmiş olup toplam yüksekliği 8,45 m’dir. Üst yapısı basamaklı bir piramit görünümünde olan mezar anıtı MS 2. yy’a tarihlendirilmektedir. Dünya’nın yedi harikasından biri olan Halikarnasos’taki Mausoleum’un, küçük bir kopyası olduğu düşünülmektedir.

BONUS#2: İncirliin Mağarası

İncirliin Mağarası, Milas’a 15 km uzaklıkta olan Gökçeler Kanyonu‘nun eşsiz doğa harikasıdır. Birinci derece doğal sit alanı olarak belirlenmiştir.

Yatay olarak gelişmiş fosil mağarasıdır. Birbiriyle bağlantılı birçok salondan oluşmaktadır. Gösteri Salonu denilen yer giriş seviyesinin 7 m altındayken, Damlataş Galerisi denilen salon 12 metre yukarıdadır. Yaz kış sıcaklığı 17 dereceye sabittir. Ayrıca, Mağara duvarlarındaki siyah izlerin yarasa pisliği olduğu söylenmektedir.

Mağaranın ilk yerleşimi Neolitik Dönem’e yani M.Ö. 6000 yıllarına tarihlenmektedir. Mağarada yapılan kazılarda bulunan çanak-çömlek parçaları ve insan kemikleri Milas Müzesinde sergilenmektedir.

Mağara turizme açılmadan önce giriş kısmına insanlar adlarını kazıyarak tahrip etmişlerdir.

10 dakikalık bir patika yürüyüşle varılan mağaraya saat başı, rehber eşliğinde turlar düzenlenmektedir. Beklerken mağara önünde oturup, Kanyon’u izleyebilirsiniz.

Patika yola belli aralıklarla bank ve çöp kutusu koydukları için ve etrafın temizliğinden ayrıca etkilendim.

Bölgede başka mağaralarda bulunmasına rağmen, turizme açık tek mağara budur. Giriş ücretlidir.

İncirliin Mağarası Duvarları
İncirliin Mağarası Duvarları

BONUS#3:

  • Milas Müzesi
  • Otantika Etnografya Müzesi
  • Oleatrium Zeytin ve Zeytinyağı Müzes
  • Beçin Kalesi

Önerilen makaleler