Son Trabzon İmporatoriçesi: Helena Kantakouzene

Mitolojik HikayelerBizans İmporatoriçesi
Share the article 👇

Helena Kantakouzene‘nin öyküsü cesaret ve adanmışlık öyküsüdür. Bizans İmparatorluğu‘nda doğan Helena’nın hayatı, Trabzon’un son imparatoru David ile evlendiğinde sonsuza dek değişir. Evlilikleri iki insan arasındaki bir birliktelikten çok daha fazlasıdır; bir zamanlar sanatın, kültürün ve gücün ışığı olmuş bir imparatorluğun son döneminin acıklı sonunu temsil ederler.

Görkemli şehirlerin ve büyük bir imparatorluğun sahibi Bizans’ı hayal edin. Ancak, şimdi çöküşün eşiğindedir. Trabzon’un son imparatoru olan David, artan Osmanlı tehditine karşı, ittifak kurmaya yönelik umutsuz bir girişim yapar. Böylece, Bizans imparatorluk ailesinden Helena Kantakouzene ile evlenir. Amacı, Trabzon’un savunmasını güçlendirmektir.

Lakin evdeki hesap, çarşıya uymaz. Konstantinopolis’in 1453’te düşmesi, Fatih Sultan Mehmet‘in yarattığı tehlikeyi artırır. Bu yüzden, David Gürcü prenslerden ve bölgedeki diğer müttefiklerden destek arar.

Yine de David’in çabaları boşunadır. Sultanın güçleri tarafından kuşatılan David, 1461’de Trabzon’u teslim ederek İmparatorluğun ve Bizans imparatorluk geleneğinin sonunu getirir. Kendisi ve Helena da dahil olmak üzere ailesi, Konstantinopolis‘e nakledilir. Edirne’de David ve ailesine, Fatih Sultan Mehmet tarafından mülkler verildi. Lakin, Komnenoi ailesinin soyundan gelen David, yıkılan Bizans rejiminin çok önemli bir sembolüdür. Dolayısıyla, Osmanlı yönetimine karşı direnişin potansiyel bir figüranıdır.

İki yıl sonra, David ve oğulları entrika ve komplo suçlamaları gerekçesiyle, Yedikule Zindanları‘nda hapse atılır. Kısa süre sonra, idam edilirler. Sultan, cümle aleme ibret olması için, cesetlerin, köpeklere ve kargalara yem olmak üzere surların dışına bırakılmasını emreder. Helena’nın canı bağışlanır ama onun bu hayatta daha fazla kalmaya pek arzusu yoktur. Yine de son kez annelik ve karılık görevini yerine getirmeden, bu dünyadan göçmeyecektir.

Yumuşacık kıyafetlerini çıkarır, üzerine çuval geçirir. Surların dışında kendine samandan bir kulübe yapar. Bir şekilde kürek bulup, sultanın adamlarını atlatarak cesetleri kaçırır. Kendi geleneklerine göre, kocasını ve evlatlarını büyük bir yas içinde gömer. Çok geçmeden birkaç gün sonra, Helena da üzüntü ve yas için bu hayattan ayrılır. 250 yıl boyunca Trabzon’u yöneten Komnenos hanedanı, artık yok olmuştur.

Helena’nın trajik hayat hikayesi, Yunan Mitolojisi‘ndeki Antigone trajedisi ile şaşırtacak derecede benzerlikler gösterir. Antigone’un iki erkek kardeşi, taht için kavga etmiş ve sonunda çıkan savaşta birbirini öldürmüştür. Yeni kral, kente saldıran kardeşin cesedini gömülmeden bırakılmasını emretmiştir. Ancak Antigone, öleceğini bile bile, ailesine beslediği sadakat ve saygı yüzünden, kardeşini gizlice gömmüştür. Kralın askerleri tarafından yakalanınca, intihar ederek, trajik hayatına son vermiştir. İlginçtir ki, Antigone da tıpkı Helena gibi, hanedanının son temsilcisidir.

Helena’nın imparatorlukların çöküşü ve trajik hayatı, unutulmayacak bir öyküdür. Antigone’ninkine benzeyen hikayesi, sadakat, onur ve cesareti gibi ebedi değerlerin bir kanıtıdır. Her iki kadın da siyasi çalkantıların ortasında kalmış, boyun eğmek yerine onur yolunu seçmiş ve tarihteki yerlerini sonsuza dek belirlemişlerdir. Ancak Helena’nın trajedisi ailesinin kaybının ötesine uzanır. Bir medeniyetin çöküşünü ve son anlarını anlatır.

Kaynakça: Bizans’ın Soylu Kadınları

Önerilen makaleler