Parthenon Tapınağı, 2000 yılı aşkın bir süredir Atina Akropolü’nün tepesinde görkemli bir şekilde durmaktadır. Parthenon’un tarih boyunca birçok kez değişime uğradığını ve hatta yıkıldığını biliyor muydunuz?
Bu makale TheCollector sitesinden çevrilmiştir.
Parthenon, Atina’ya gelen her ziyaretçinin mutlaka görmesi gereken bir yapıdır. 2000 yılı aşkın bir süre önce inşa edilen bu antik tapınak, Batı medeniyetini sembolize eden ikonik yapılardan biridir. Tanrıça Athena için bir tapınak olarak inşa edilen Parthenon, hem Hıristiyan kilisesi hem de cami olarak hizmet vermiş ve uzun tarihi boyunca birçok dönüşüm geçirmiştir.
1. Yeni Parthenon Tapınağı Eskisinin Kalıntıları Üzerine İnşa Edildi
M.Ö. 5. yüzyıl genellikle Atina’nın altın çağı olarak anılır. Bu dönem, Akropolis‘in tepesindeki görkemli kamu binalarının çoğunun inşa edildiği ve demokrasi, sanat, felsefe ve tiyatronun geliştiği dönemdir. Perslerle elli yıl süren savaşın ardından Atinalılar M.Ö. 479’da Plataea Savaşı‘nda önemli bir zafer elde ettiler. Bu zafer ulusal düzeyde gurur uyandırdı ve şehir ekonomik olarak gelişti. Antik Yunan’ın en ikonik yapılarından biri olan Parthenon‘un inşasına bu bağlamda başlanmıştır.
Ayrıca bakabilirsiniz: Delos Birliği Pers İmparatorluğu’na Karşı
Tapınağın inşası M.Ö. 447 yılında başlamış ve M.Ö. 438 yılında tamamlanmıştır. Akropolis tepesindeki Parthenon için seçilen yer rastgele değildi. Burada daha önceki iki tapınağın kalıntıları bulunmaktaydı. Daha eski, tamamlanmamış bir tapınak, Ön-Parthenon veya Eski Parthenon, aynı alanı işgal ediyordu. Ön-Parthenon, Hekatompedon Tapınağı olarak bilinen daha eski bir tapınağın üzerine inşa edilmişti. Her iki tapınak da kentin koruyucu tanrıçası Athena‘ya adanmıştı.
Ön-Parthenon, Perslerin M.Ö. 480 yılında Atina’yı yağmalaması sırasında yıkıma uğramıştı. Persler şehre saldırdıklarında, henüz tamamlanmamış olan Ön-Parthenon’u ve diğer binaları acımasızca yıkıp yakmışlardır. Saldırıdan sonra Atinalılar Ön-Parthenon’u yeniden inşa etmediler, aksine Pers tehdidinin bir hatırlatıcısı olarak sonraki 30 yıl boyunca kalıntıları yerinde bıraktılar. Bugün Ön-Parthenon’dan geriye çok az şey kalmış olsa da, orijinal tapınağa ait metop parçaları ve alınlık heykelleri Atina’daki Akropolis Müzesi’nde görülebilir.
2. Parthenon Bir Hıristiyan Kilisesi Haline Geliyor
Romalılar M.Ö. 146 yılında Yunanistan’ı ele geçirdi ve Atina bir Roma taşra kenti haline geldi. Atina, Roma’da büyük hayranlık uyandıran Klasik ve Helenistik özelliklerinin çoğunu korumuştur. Hıristiyanlık, MS 380 yılında Roma İmparatorluğu tarafından devlet dini olarak kabul edildi, yani birçok pagan tapınağı ve kutsal alan kilise olarak yeniden düzenlendi ve Hıristiyan ibadeti için kullanıldı.
Roma İmparatorluğu 15 yıl sonra ikiye bölündüğünde, Doğu Roma İmparatorluğu (Bizans İmparatorluğu olarak da bilinir) Hıristiyanlığı eski pagan dinlerine karşı desteklemeye devam etti.
Başlangıçta Athena’yı onurlandırmak için inşa edilmiş bir tapınak olan Parthenon, Meryem Ana‘ya adanmış bir kiliseye dönüştürülmüştür. Parthenon’un içi Hıristiyan ikonografisi, apsis ve sunak gibi eklemelerle değiştirildi. Parthenon, Bizans İmparatorluğu içindeki en önemli Hıristiyan hac yerlerinden biri haline geldi. Athena’ya adanan bu görkemli tapınak, Yunanistan’daki Hıristiyan dini uygulamalarının ve ritüellerinin pekiştirilmesinde önemli bir rol oynamıştır.
Bu dönemde, ünlü sanatçı Phidias tarafından yontulan devasa Athena heykeli ortadan kayboldu. Altın ve fildişinden yapılan yaklaşık 12 metre yüksekliğindeki heykel, tüm güzelliği ve ihtişamıyla Parthenon’un kalbinde bulunuyordu. Heykele tam olarak ne olduğu hala gizemini korumaktadır. Muhtemelen parçalar halinde sökülmüş ve Konstantinopolis’e taşınmıştır.
Parthenon’un 1204’ten itibaren 250 yıl boyunca Katolik kilisesi olarak hizmet verdiği de unutulmamalıdır, zira bu süre zarfında Atina, Konstantinopolis’i yıkan dördüncü haçlı seferinden sonra kurulan Atina Latin Hollandası’nın kontrolü altındaydı.
3. Parthenon Cami Oluyor
Osmanlı İmparatorluğu’nun 1458 yılında Atina’yı ele geçirmesinin ardından Akropolis’teki Parthenon bir kez daha dönüşüme uğradı. Osmanlı İmparatorluğu 14. yüzyıldan 20. yüzyılın başlarına kadar egemen din olarak İslam’ı benimsemiştir. Ancak diğer imparatorlukların aksine Osmanlı İmparatorluğu diğer dinlere karşı hoşgörülüydü. İmparatorluk daha muhafazakâr ve katı dönemlerden geçse de Hıristiyan Ortodoks Rumların dinlerini yaşamalarına izin verilmiştir.
Parthenon, İslami fethin ve Yunan halkı üzerindeki hâkimiyetin sembolü haline gelmiştir. Bu yüzden, İslami uygulamalara hizmet edecek şekilde yeniden modellenmiştir. Hıristiyan geçmişine dair tüm işaretler kaldırıldı, azizlerin resimlerinin üzeri boyandı ve en önemlisi de binaya bir minare eklendi. Camiye dönüştürülmesi, şehrin dini ve kültürel kimliğinde önemli bir değişimi temsil etmektedir.
Klasik Parthenon’un ayrıntılı frizleri, metopları ve alınlıkları bu dönemde büyük zarar görmüştür.
4. Venediklilerin Parthenon’u Bombardımanı
Venedik’in 1687’deki Atina kuşatması, Osmanlı İmparatorluğu ile aralarında Venedik Cumhuriyeti’nin de bulunduğu Avrupalı güçlerden oluşan bir koalisyonun dahil olduğu daha büyük bir çatışmanın parçasıydı. Venediklilerin öncelikli hedefi Doğu Akdeniz’deki Osmanlı varlığını zayıflatmak ve bölgedeki nüfuzlarını arttırmaktı. Atina’yı hedef alma kararı stratejikti. Atina, Osmanlı İmparatorluğu’nun Batı’daki kalbi olarak sembolik bir öneme sahipti.
Kuşatma sırasında Osmanlılar Parthenon’u ve Akropolis’teki diğer binaları kale olarak kullanmışlardır. En büyük bina olan Parthenon barut ve mühimmat depolamak için kullanılmıştır. Venedikliler, Osmanlı savunmasını zayıflatmak amacıyla Parthenon’u ağır toplarla hedef aldılar. Venedik havan topu Parthenon’a isabet ettiğinde, çatısının orta kısmının tamamını havaya uçuran büyük bir patlamaya neden oldu. Birçok sütun, heykel ve diğer yapılar tahrip oldu.
Venedikliler daha sonra 1688 yılında Atina’yı terk etmişlerdir. Parthenon’un kalıntılarının içine küçük bir cami inşa edildi. Parthenon’un tarihindeki bu aşama, Avrupalı gezginler tarafından yapılan çeşitli resim ve çizimlerde iyi bir şekilde belgelenmiştir. Bu küçük caminin bir baskı fotoğrafı bile vardır.
5. Elgin Mermerleri Aldı
Parthenon, Yunan hükümeti ile Londra’daki British Museum arasında uzun süredir devam eden anlaşmazlık nedeniyle düzenli olarak haberlerde yer almaktadır. Tartışma, 1799-1803 yılları arasında İngiltere’nin Osmanlı İmparatorluğu’ndaki büyükelçisi olan Lord Elgin ile başladı. Elgin, Parthenon da dahil olmak üzere Yunan yapılarının alçı dökümlerini yapmak ve belgelemek için Osmanlı yetkililerinden izin aldı. Bu belgeleme süreci sırasında, Parthenon’dan heykellerin ve mimari parçaların çıkarılmasına hızlı bir şekilde karar verildi.
Sör Elgin, Parthenon mermerlerini muhafaza etmek ve onları daha fazla hasar veya yıkımdan korumak için hareket ettiğini savundu. Osmanlıların alanı ihmal ettiğini ve heykellerin hava koşullarına ve vandalizme maruz kaldığını iddia etti. Sör Elgin, bir zanaatkâr ekibinin de yardımıyla, aralarında ünlü Parthenon frizi ve metopların da bulunduğu çok sayıda heykeli sökerek İngiltere’ye gönderdi.
Nihayetinde 1816 yılında Elgin, mermerleri İngiliz hükümetine sattı. Mermerler, günümüzde Elgin Mermerleri ya da Parthenon Mermerleri olarak bilinen British Museum koleksiyonunun bir parçası haline gelmiştir. Lord Elgin’in eylemlerini çevreleyen tartışmalar, mülkiyet, rıza ve kültürel mirasın yerinden kaldırılmasının etik sonuçları ile ilgili sorulardan kaynaklanmaktadır. Yunanistan, Elgin’in satın alma işleminin meşruiyetine uzun süredir itiraz etmekte ve mermerlerin Atina’ya iade edilmesi için sürekli çaba sarf etmektedir.
6. Yunan Devleti Klasik Parthenon’u “Restore” Etmeye Çalışıyor
1821’den 1830’a kadar süren Yunan Bağımsızlık Savaşı, Yunan devrimcilerin Osmanlı yönetiminden kurtulmak için giriştikleri bir çatışmaydı. Milliyetçi duygulardan ve aydınlanma ideallerinden ilham alan Yunanlılar, Osmanlı yönetimine karşı ayaklandılar. Hellenizm olarak bilinen bir hareket olan Yunan davasına destek uluslararası alanda büyüdü. Yunan davasından ilham alan savaşçılar Avrupa’nın dört bir yanından savaşa katıldı. Şair Lord Byron gibi önemli isimler devrime yardım etti.
Nihayetinde, 1832 yılında İstanbul Antlaşması ile tanınan bağımsız bir Yunan devleti kuruldu. Parthenon, Yunan ulusal kimliğini, kültürel mirasını ve direncini sembolize etmeye devam etti.
Yunan devletinin varlığının bu erken döneminde Parthenon’da yapılan değişiklikler, tapınağı antik, klasik Yunan görünümüne “geri döndürmeye” odaklanmıştır. Mevcut tarihi kayıtlar ve alanda keşfedilen parçalar kullanılarak sütunlar, frizler ve alınlıklar gibi hasarlı veya eksik mimari unsurların değiştirilmesi için çaba gösterilmiştir. Bu müdahalelerle Parthenon’un orijinal mimari durumuna geri döndürülmesi amaçlanmıştır. Bizans, Venedik ve Osmanlı dönemlerine ait olanlar da dahil olmak üzere klasik sonrası eklemeler kaldırılmıştır.
7. Parthenon’un Turizm ve Hava Kirliliğinden Korunması
Yunanistan, Avrupa’nın en yoğun turist çeken yerlerinden biridir ve Atina’ya gelen çok az ziyaretçi Parthenon’un ebedi harikasına tanık olmak için Akropolis’e tırmanma şansını kaçırmaktadır. 2022 yılında Yunanistan Kültür Bakanlığı, yoğun sezonda Akropolis’i günde yaklaşık 16.000 kişinin ziyaret ettiğini tahmin etmektedir.
Anıtları bu sayıda ziyaretçiden korumak, anıtlara dokunmayı koruyucu parmaklıklarla sınırlamak ve belirli alanlara erişimi kısıtlamak anlamına gelmektedir. İnsanların Parthenon’a hayranlık duymalarını ve onu takdir etmelerini sağlarken aynı zamanda onu korumak için hassas bir denge kurmak gerekmektedir.
Parthenon’a yönelik bir diğer modern tehdit de mermerde erozyona neden olan hava kirliliğidir. İklim değişikliği ekstrem hava koşullarına neden olmakta ve uzun süreli kuraklık ya da şiddetli yağmur antik duvarların ve tapınakların yapılarına zarar verebilmektedir. Düzenli denetimler ve bilimsel çalışmalar yoluyla hava kirliliğinin Parthenon üzerindeki etkisini gözlemlemek ve analiz etmek için de çaba sarf edilmektedir. Mermer yüzeyleri korumak için koruyucu kaplamalar ve minimum müdahale ile korumayı dengeleyen temizleme teknikleri geliştirilmektedir. Bu mimari şaheserin gelecek nesiller için korunması konusunda farkındalık yaratmak da önemlidir.