Mitolojik Hikayeler Pan ve Syrinx
Share the article 👇

Pan ve Syrinx hikayesi, orman tanrısı Pan’ın nehir perisi Syrinx’e olan umutsuz aşkını ve onun kamışa dönüşmesini anlatır. Pan’ın ısrarlı takibi üzerine, Syrinx bir nehre sığınır ve dua ettiği tanrılar tarafından korunmak üzere bir kamışa dönüştürülür. Pan, Syrinx’i kamış formunda bulamayınca ondan kalan kamışları bir araya getirip bir flüt yapar ve bu flüte onun adını vererek onun anısını yaşatır.

Orman tanrısı Pan adında bir keçi-tanrı vardır. Yaramaz tanrı Hermes ile ölümlü bir ölüm bir çobankızının oğludur. Anlatılanlara göre doğduğunda, annesi onun küçük boynuzlarını, keçi kulaklarını ve keçi toynaklarını görmüş ve öyle bir çığlık atmış ki, diğer insanlar ne olduğunu görmeye gelmiş ve onu görenler tıpkı annesi gibi küçük tüylü bebekten kaçmış. Ancak Hermes gülmüş ve küçük oğlunu çok sevmiş. Onu tavşan kürkünden bir battaniyeye sarmış ve Olimpos Dağı‘ndaki tanrı ve tanrıçaları ziyarete götürmüş. Hepsi onun ne kadar tuhaf göründüğüne şaşırmış, ama aynı zamanda onu ve küçük keçi kulaklarını tıpkı Hermes kadar sevmişler. Bu nedenle ona “Pan” adını vermişler, çünkü tanrıların “hepsi” onu seviyormuş. Hermes daha sonra küçük Pan’ı yeryüzündeki hayvan sürülerine bakması için dünyaya geri getirmiş.

Bildiğimize göre, Tanrı Pan, diğer tüm tanrıların toplamından daha neşeli bir yaşam sürdü. Çobanlar, köylüler ve kendi krallığının faun ve satirleri, kuşları ve hayvanları tarafından sevilirdi. Sürülerin ve hayvanların bakımı ona aitti ve tüm ormanlar onun eviydi; ormandaki her şeyin efendisiydi! Ama bu konuda hiçbir baskı hissetmiyordu – Pan günlerini arkadaşlarıyla eğlenerek, müzik ve dansla geçiriyordu. Onun gibi, faunların ve satirlerin de tüylü, sivri kulakları ve kaşlarının üzerinde küçük boynuzları vardı; aslında, hepsi evcilleşmemiş, vahşi yaratıklara benziyordu. Onlar, güneşin altında uyur, gölgede kaval çalar, yabani üzümler ve her sincabın kendileriyle paylaşmaya hazır olduğu yemişlerle beslenirlerdi.

Orman asla yalnız değildi. Bir insan ormanda tek başına dolaşabilir ve kendini yalnız sanabilirdi; ama orada burada bir ırmak kendi öyküsünü anlatır, bir ağaç kendi hikâyesini dile getirirdi. Orman perilerle, doğanın dişi ruhlarıyla doluydu. Güzel yaratıklardı onlar, şu ya da bu nedenle insan şeklini terk etmişlerdi. Bazıları, hemcinslerine daha fazla zarar vermemeleri için kendi istekleri dışında dönüştürülmüştü. Bazıları ise tanrıların merhametiyle, Pan’ın sade yaşamını paylaşabilsinler, ölümlülerin kaygılarını umursamasınlar, yağmur ve güneş ışığında mutlu olsunlar ve her zaman Dünya’nın kalbine yakın olsunlar diye değiştirilmişlerdi.

Ormanda birçok su perisi ve ruh vardı. Apollon’un sevdiği peri Daphne vardı örneğin, ama kız tanrının aşkına karşılık vermemiş, bu yüzden ondan kaçmak için kendini bir defne ağacına dönüştürmüş. Sonraları Apollon ağaçtan dallar koparıp onları galiplere armağan olarak vermeye başlamış. Ya da Hyacinthus (bir zamanlar güzel bir delikanlı olmasına rağmen kazayla ölmüştür), bir çiçek olarak yeşerirdi ve çiçeklerini açmaya devam ederdi,- bunlar ve daha niceleri ormanda yaşardı. Yabani otlar bile dost canlısıydı.

Pan’a gelince, onu üzen tek bir şey vardı; herkesin sevgisini kazanmasına rağmen hiçbir perinin aşkını kazanamıyordu ve her zaman bir diğerinin peşinden koşup duruyordu. Pan, Ekho‘ya bile yaklaşmaya çalıştı ama Ekho onun keçi bacaklarını gördü ve bir çığlık atarak kaçmaya çalıştı.

Bir gün Pan Arkadya’da takılırken güzel orman perisi Syrinx’i gördü. Diana’nın avına katılmak için koşturuyordu ve insanın yakalamak için can atacağı muhteşem bir kuş kadar hızlı ve güzeldi. Pan böyle düşündü ve kıza söylemek için peşinden koştu. Ama Syrinx arkasını dönüp tanrının dağınık saçlarına, parlak gözlerine ve başındaki iki küçük boynuza bir an baktı ve dehşet içinde patikadan aşağı koşmaya başladı.

Pan kendisini dinlemesi için yalvararak peşinden gitti. Syrinx onun toynaklarının çıkardığı seslerden giderek daha çok ürktü, ama Pan’a hiç aldırmadı ve bir nehrin kenarına gelene kadar ışık hızıyla ilerledi. Ancak o zaman durakladı ve kaçmak için bir yol aramak üzere arkadaşlarına, su nimflerine dua etti. Suyun içinden yukarı bakan nazik, şaşkın perilerin aklına tek bir plandan başka bir şey gelmiyordu.

Keçi tanrısı Syrinx’i tam yakalamış ve kucaklamak için kollarını uzatmışken, Syrinx bir sis gibi gözden kayboldu. Pan kendini uzun bir saz kümesini tutarken buldu. Zavallı Pan!

Sazları her sallayışında iç geçiren ve tatlı bir ses çıkaran esinti, beklenmedik bir müzikti. Pan bunu duydu, kısmen teselli oldu.

“Bu senin sesin mi Syrinx?” dedi. “Birlikte şarkı söyleyelim mi?”

Birkaç sazı yan yana bağladı; bugün bile çobanlar nasıl yapıldığını bilir. İçi boş boruları üfledi ve birlikte müzik yaptılar!

Önerilen makaleler