Myra Antik Kenti

Mitolojik Hikayeler Myra Antik Kenti
Share the article 👇

Myra Antik Kenti kalıntıları bugünkü Demre’nin yaklaşık 1.5 km kuzeyinde, Kaş-Finike yolu üzerindedir. Demre Çayı üzerinde, verimli bir alüvyon ovasında yer aldığından, antik kentin büyük bir kısmı Demre ve alüvyonlar ile kaplıdır. Bugün bu geniş ova, adeta domates dolu seralarla örtülüdür. Antik çağda bu bölge, muhtemelen ihracat ve Likya’nın iç kısımlarıyla ticaret için yoğun bir şekilde kullanılıyordu.

Likya Uygarlığı’nın antik kentlerinden biri olarak 2009 senesinde UNESCO Geçici Miras Listesi’nde yerini almıştır.

Myra Antik Kenti Erken Tarihi

Myra’nın kuruluş tarihi bilinmemektedir. Likya Birliği’nin önde gelen altı kentinden biridir. Diğer beşi Xanthos, Tlos, Pınara, Patara ve Olympos’tur. MÖ. 1. yy’dan önce bahsi geçmez. Ancak, dış savunma duvarı MÖ 5. yy’a tarihlendiği için, şehrin çok daha eskiye dayandığına inanılmaktadır. Amfi tiyatrosu Likya’nın en büyüğüdür ve tiyatronun yukarısındaki uçuruma oyulmuş çok sayıda kaya mezarıyla ünlüdür.

Likya Birliği’nde bulunan 70 şehirden 23’ü oy kullanma hakkına sahipti. Antik dönemde oy kullanan kentler diğerlerinden bir adım öndeydiler. Strabon’un belirttiğine göre Myra, Ksanthos, Patara, Olympos, Pınara ve Tlos şehirleri ile birlikte 3 oy kullanma hakkı olan 6 şehirden biridir. Myra’nın “En parlak kent” unvanıyla anılması ne denli önemli bir kent olduğunu göstermektedir. Myra’nın Likya Birliği’ne ait sikkelerin yanında kendi adıyla basılmış sikkelerinde, şehrin ana tanrıçası Artemis’in Anadolu’nun en eski tanrıçası Kybele formunda temsil edilmiş olması ayrı bir önem taşımaktadır. [kaynak]

Myra Antik Kenti Roma Dönemi

MÖ 46 yılında Roma ile Likya arasında yapılan anlaşmaya göre, Likyalılar Roma düşmanlarını sınırlarında barındırmayacaktır. Ayrıca, birbirlerinin düşmanlarına hiçbir yardımda bulunmayacak, savaşta ise yardımlaşılacaktı. Bunlar dışında Sezar, Likya’dan ayrılmış olan Phaselis, Khoma, Telmessos gibi yerleri Likyalılara geri vermiştir. Likya, İskenderiye savaşında Sezar’a yardıma gönderdiği 5 geminin karşılığını fazlasıyla almıştı. Çok daha önemli bir karşılığı da Brutus’un Roma’ya karşı başlattığı isyana destek vermemesiydi. Brutus, istediği silahları ve parasal yardımı Likya’dan yeterince alamamıştı. Ancak Likya, Brutus’a karşı direnişin bedelini ağır ödemişti. En ağır bedel ödeyen kent de Ksanthos’du. Ksanthos’un perişan halini gören Patara doğrudan teslim olmayı tercih eder. Patara’nın tüm altın ve diğer değerli mallarını alan Brutus, Myra’ya yönelir. Brutus’un komutanı Lentulus Spinther, Andriake liman girişi zincirlerini kırıp kenti işgal edince Myra da teslim olmak zorunda kalır. Plutarkhos, Brutus’un Likya’dan 150 talent topladığını belirtir.

St. Paul, isyana kışkırtmakla suçlanıp Kudüs’te tutuklanmıştır. Daha sonra, MS 60 civarında Roma’daki duruşmasına giderken Myra’nın limanında gemi değiştirdi. Andriake, bölgeden geçen Mısır gemilerinin başlıca limanıydı. Mısır, Roma İmparatorluğu’nun ekmek teknesiydi ve imparatorluk hükümetinin, Roma’ya ve İmparatorluğun diğer bölgelerine tahıl taşıyan bir tahıl gemileri filosu vardı. Andriake, İskenderiye’den tahıl için önemli bir aktarma noktasıydı. Tahıl Myra yakınlarındaki ovadan geliyordu ve muhtemelen Likya’dan sevk edilmek üzere teknelerle getiriliyordu. Pavlus’un Roma’ya bir tahıl gemisiyle seyahat etmesi muhtemeldir, bunlar genellikle yolcuları taşımak için de kullanılıyordu.

MS 131 yılında İmparator Hadrian, Myra’yı ziyaret etmiştir. Andriake’de yedi odadan oluşan ve ziyaretinde kendisine eşlik eden eşi ve kendisinin portreleriyle süslenmiş devasa bir tahıl ambarı yaptırmıştır. Ana Kaş-Finike karayolu boyunca Demre’ye (Demre’nin batısı) doğru giderken tahıl ambarını hala görebilirsiniz.

Roma döneminde İmparator Germanicus ve karısı Agrippina, MS 18’de Myra’yı ziyaret ettiler. Myra’nın limanına heykellerini dikerek, (Myra’nın 5 km güneybatısında bulunan Andriake) şehri onurlandırıldılar.

Rhodiapolisli Opramoas, MS 141’de birçok kentin yıkıldığı feci depremin ardından 30’dan fazla Likya kentinin yeniden inşası için çok para bağışladı. Myra’da tiyatroyu, Artemis Eleuthera tapınağını ve gymnasium’u onarmak ve gymnasium’u ve çevresini mermerle süslemek için 200.000 denarii bağışladı. Licinius Lanfus, Myra kentine büyük bağışlar yapan Likya’nın bir diğer zenginidir. MS 141 depreminin ardından, tiyatronun ve revakının yeniden inşası için 10.000 denarii bağışladı.

Myra’nın en büyük gelişimi 2. yüzyılda gerçekleşmiştir. Yazıtlarda “Likya’nın Metropolisi” olarak anılmaktadır. Likya Birliği’nin yoğun nüfuslu şehirlerinden biri olan Myra, Likya’nın zenginlerinin çabalarıyla inşa edilmiş ve restore edilmiştir.

Myra Antik Kenti Hıristiyanlık Dönemi

Aziz Nikolaos Heykeli, Nikolaos Müzesinden
Aziz Nikolaos Heykeli, Nikolaos Müzesinden

MS 4. yüzyılda İmparatorluğun dini olan Hıristiyanlık çok daha önceden bu bölgelerde olgunlaşmıştır. Sionlu Nikolaos’un martyrionu ziyareti ve Rosallia Günü’nde din adamlarını bir araya getiren Synod’un Myra’da toplanmasıyla 6. yüzyılda Myra iyice ünlenmiştir. O gün bu gündür turistlerin/hacıların ilgi odağı olmuştur.Kkutsal bir merkez sayılmıştır. Mucizeleriyle ünlenen St. Nikolaos, geçmişte çocuklar, denizciler, tacirler ve bilim adamlarının koruyucusudur. Bugün tüm dara düşenlerin sığınağı olmaya devam etmektedir. Dara düşenlere gizlice verdiği yardımların, anlatıldıkça çoğalan öyküleri nedeniyle bugün dünyanın hemen her yerinde yılbaşında armağan veren “Noel Baba” olarak ünlenmiştir. Çocukları koruma/sevindirme, denizcileri kurtarma, kayıp eşyaları bulma, gelecekten bilgi verme gibi pek çok mucizesi anlatıla gelir. Yaşarken Demre’den ayrılmayan Aziz’in bedenini, MS 808’de Arap istilacılar yok etmek ister. Ancak başka bir rahibin mezarını dağıtırlar. 1087’de bir grup İtalyan tüccar, Aziz’in, esasında bir Roma Çağı lahdi olan mezarını açar. Ağır kokulu mür içinde korunan kemikleri yağmalayıp götürürler. [kaynak]

Myra Antik Kenti Erken Bizans Dönemi

Myra, Likya Birliği’nin önde gelen şehirlerinden biriydi. M.S. 5’nci yüzyılda, Erken Bizans döneminde Ksanthos Antik Kenti‘ni geçerek Likya’nın başkenti oldu. Bizans Dönemi’nde de önemini koruyan Myra, tüm şehirler için idari olduğu kadar dini açıdan da öncü bir yer olmuştur.

Doğu Roma imparatoru II. Theodosius, Myra’yı MS 808’de bir kuşatmadan sonra Halife Harun er-Rashid’in eline geçene ve hızla gerileyene kadar Bizans Piskoposluğu Likya’nın başkenti yaptı.

Myra Antik Kentinin Terk Edilmesi

Daha sonra, I. Aleksios Komnenos’un (MS 1081–1118) saltanatının başlarında, Myra Selçuklu istilacıları tarafından ele geçirildi.

Bölgede akan Demre Çayı, antik dönemlerde Myros Çayı olarak bilinmektedir. Şehrin su ihtiyacı, Demre Çayı’nın aktığı vadi kenarındaki kayaya oyulmuş kanallarla karşılanmaktaydı. Ancak çay, kentin su ihtiyacını karşıladığı gibi taşıdığı alüvyonlarla kentin sonunun gelmesine katkıda bulunmuştur.

Anadolu’yu kasıp kavuran korkunç veba (Myra MS 542–3’te nüfusunun üçte birini yok etti), Müslüman akınları, sel ve depremler nedeniyle Myra, çoğunlukla 11. yüzyılda terk edildi.

Kısacası, 7. yüzyıldan sonra doğal afetlerin artması ve Demre Çayı’nın yol açtığı erozyon ve tabii ki Arap işgalleri nedeniyle Myra’nın önemi azalmıştır. 12. yüzyılda terk edilmiş bir köye dönüşmüştür.

Kentin Adına Dair Bir Efsane

Efsaneye göre, Tanrıça Afrodit‘i kıskandıracak kadar güzel olan Kıbrıs Kralı Kinyras’ın kızı Myrrha, tanrıça tarafından babasına aşık olmakla cezalandırılır. Gizlice koynuna girdiği için babası tarafından öldürülmek üzereyken Myrhha’nın yardımına tanrılar yetişir ve onu mersin ağacına dönüştürerek kurtarırlar. Ancak, babası Kinyras’tan hamiledir. Ve, mersin ağacına dönüştükten sonra kabukları arasından, gelmiş geçmiş en güzel insan olan Adonis’i doğurur. Adonis, Afrodit ile Persephone’nin paylaşamadığı aşkıdır ve baharın sembolüdür. Şehrin ismi Myra, Myrrha’ya benzerlik göstermektedir. [kaynak]

Myra’nın adının kökeni belirsizdir ve Tlos ve Patara gibi bir Likçe adının değiştirilmiş bir şekli olabilir. Myra sözcüğü popüler olarak Yunanca “mür” anlamına gelen kelimeyle ilişkilendirildi. İmparator Konstantin Porphrogenitus şehri “Likyalıların üç kez kutsanmış, mür soluyan şehri, Tanrı’nın hizmetkarı güçlü Nikolas’ın şehrin adına uygun olarak mür fışkırttığı yer” olarak tanımlamıştır.

Myra Antik Kenti
Myra Antik Kenti

Kentin Mimarisi

Myra’da o görkemli ev tipi mezarların ve tiyatronun hemen üst tarafındaki tepe akropoldür. Ancak akropolde kayda değer bir yapının ayakta kalmamıştır. İlk başta bu tepeye kurulan kent, büyüdükçe aşağıdaki ovaya yayılarak gelişme göstermiştir. [kaynak]

Myra Antik Kenti Tiyatrosu

Myra’nın Greko-Romen tiyatrosudur, Likya’daki en büyük tiyatrodur. Myra’nın başlıca cazibe merkezlerinden biridir, hala iyi durumdadır. Çift tonozlu koridorları günümüze kadar korunmuştur. 38 oturma sırası vardır. Ayrıca, cephesi teatral maskeler ve mitolojik sahnelerle zengin bir şekilde dekore edilmiştir. Myra Antik kenti tiyatro 11.500 kişiliktir.

Myra Antik Kenti Tiyatrosu
Myra Antik Kenti Tiyatrosu

MS 141 yılı ve MS 3. yy. ilk çeyreğindeki şiddetli depremlerin ardından tiyatronun onarımdan geçtiği bilinmektedir. Bu onarımlardan sonra tiyatroda çeşitli düzenlemeler yapılmıştır. 3 katlı sahne binası frizlerinde görülen çeşitli kabartmalar ve mask dekorasyonları bu onarımlardan sonra Myra tiyatrosuna eklenmişti. Myra Tiyatrosu sadece Likya’nın değil Anadolu’nun tamamı içerisindeki en zengin maske tipolojisini yansıtan kentlerden birisidir. Öyle ki bir tiyatro binasını kaplayan bu denli çeşitli maske envanterini bulmak Yunanistan ve İtalya’da bile oldukça güçtür. Sahne binasından çıkartılan onlarca maske kabartmalı friz Myra Tiyatrosu’nu antik dönemde bir kurdela gibi sarmaktaydı. Tiyatro komedi, trajedi ve satir oyunlarında görülen maske tiplerinin hepsine ev sahipliği yapmaktadır. Myra Tiyatrosu’nda sahne binasının ön cephesi yanında, arka cephesinin de maskeli girland (iki nokta arasına asılan çelenk) frizleriyle donatılmıştır. [kaynak]

Myra Antik Kenti Tiyatrosu
Myra Antik Kenti Tiyatrosu

Üç katlı sahne binası frizlerinde Ganimedes, Zeus’un kartalı, Mithras, Medusa ve çok çeşitli maskeler ile siren ve menadlar tarafından taşınan girlandlar gibi zengin kabartmalar ve dekorasyonla bezeli sahne binası çoğunlukla yıkılmış halde durmaktadır. Tiyatroda bulunan yazıtlar, kentin değişik yönlerine ilişkin bilgiler verir. Orkestradaki yazıtta kentin ithalat-ihracat işlerinden kazandığı paradan Likya Birliğine 7 bin dinar vergi ödediği yazar. Bu miktar, Likya’daki en yüksek vergidir. Batı galerisi duvarında ise “gezici esnaf Gaius’un yeri” yazılıdır. Duvara kazınmış harler, tiyatroda bir zamanlar yapılan gösterilerde, izleyicilere çerez satan satıcıdan sıcak sesler taşır. Başka biri ise, resmi ve yazısıyla bir dilek içerir. Zafer Tanrıçası’nın figürü önünde, “kente şans getir ve sürekli galip ol” yazılıdır. [kaynak]

Myra Antik Kenti Tiyatro Maskeleri
Myra Antik Kenti Tiyatro Maskeleri

Tiyatro Maskları

Mermer üstüne işlenmiş olan bu tiyatro maskları oldukça ilgi çekicidir.

  • Kostüm ve maske kullanımı, Dionysos şenliklerinden tiyatroya geçti.
  • Maske ögesini MÖ 6. yüzyılda tragedya sahnesine İkaryalı şair ve oyuncu Thespis taşıdı.
  • Thespis, yüzünü kalay ile boyuyor, semizotlarını yumuşatıp ezerek maskeler yapıyor, ketenden yapılmış maskeler kullanıyordu.
  • Kalıplı ve boyalı maskeyi ilk kullanan ise antik Yunan oyun yazarı Eshilos’tur (Aiskhylos) (yak. M.Ö. 525/524–456/455).
  • Maskelerin görevleri çoktu:
    * Birden fazla karakterin aynı oyuncu tarafından canlandırılmasına olanak tanımak,
    * Sahnelenen alan büyük olduğundan izleyicinin karakteri algılayabilmesini kolaylaştırmak,
    (maske, oyuncunun yüzüne göre büyük ve hatları daha net olduğu için, binlerce kişilik tiyatronun arka sıralarından da görülmeyi sağlıyordu)
    * Oyuncuların seslerinin, ağız açıklıklarının yapısı ile, daha iyi duyulmasını temin ediyordu. Maskelerin büyük, açık ağzı megafon görevi görüyordu. Maske ifade kadar sesi de büyütüyordu.
  • Tiyatro oyununa kadın karakter de MÖ 6. yüzyılda, yazar Frinikos (Phrynichus) ve Koerilios sayesinde girdi. Kadın karakterleri erkekler canlandırdığı için ilk kadın maskeleri de oyuna girmiş oldu.
  • Maskeler bez, tahta ve mantardan yapılıyordu.
  • Tragedya için otuz çeşit maske vardı. Tragedyanın ve komedyanın efsane kişileri için özel maskeler olurdu. Sadece kişiler için değil, ırmakları, zamanı, müziği ve duyguları gösteren maskeler de kullanılırdı.
  • Komedyalarda kullanılan maske tipleri zaman içinde belirli tiplere/karakterlere dönüştü. [kaynak]
Maske Örneği
Maske Örneği

Kaya Mezarları

Myra’nın ünlü kaya mezarları, biri tiyatronun üzerinde, diğeri doğu tarafında nehir nekropolü denilen yerde olmak üzere iki ana grupta toplanmıştır. Bugün mezarların çoğu sade olsa da Charles Fellows, 1840 yılında şehri keşfettikten sonra kırmızı, sarı ve maviye boyanmış mezarları bulduğunu söylemektedir. Uçurumun tüm yüzü parlak bir renk cümbüşü olmalıydı. Myra’nın “Boyalı Mezarı”nın gerçek boyutlu figürlerinde hala boya izleri vardır .

Tiyatronun batısındaki sarp kayalık, asimetrik bir düzende birbirine yakın çok sayıda kaya mezarı, ev tipi kaya mezarları ile doludur. Birkaçı tapınak mezarlarıdır ve kayaya oyulmuş basamakları görülebilir. Mezarların çoğu MÖ 4. yy’a aittir. Çoğu kabartmalı cenaze sahneleri içerir, bazı sahneler merhumun günlük yaşamını tasvir eder. Kayaya oyulmuş mezarlarda genellikle birden fazla ceset bulunur. Birçok mezarın içinde hediyelerin bırakıldığı ve ölülerin, genellikle ailelerin yatırıldığı birkaç taş kanepe bulunur. Giriş, bir oluk boyunca yana doğru uzanan kayar bir taş kapıyla kapatılmıştır. Zengin Likyalıların mezarları, ayrıntılı kabartma oymacılığı ile incelikle işlenmiştir. Bazı kaya mezarlarında dış cephe, ölen kişinin belirli özelliklerini ve dönemin ana olaylarını betimleyen kabartmalarla süslenmiştir. Cenaze şöleniyle ilgili sempozyum sahneleri kabartmalarda sıklıkla yer alır. Bazen mitolojik sahneler tasvir edilir. Fakirlerin ve daha az zenginlerin mezarları, kabartma oymaları olmadan sadeydi. [kaynak]

Mezar Kabartmaları, Myra
Mezar Kabartmaları, Myra

Batı Nekropol (Deniz Nekropolü) tiyatronun hemen batı yanındaki kayalıklarda düşey ve yatay sıralanmıştır. Dahası, 47 mezardan oluşmaktadır. Güney Nekropolü, Batı ve Doğu Nekropolü arasındaki kayalıklardaki 11 kaya mezardan oluşur. Doğu Nekropolü ise (Nehir Nekropolü) 40 mezardan oluşmaktadır. Bu mezarlarda 13’ü Likçe, 10’u Eski Yunanca olmak üzere toplam 23 yazıt bulunmaktadır. [kaynak]

Myra Batı Nekropolü
Myra Batı Nekropolü

Hamam

Roma Dönemine ilişkin yer üstünde en çok görünen önemli yapılardan biri; hamamdır. MS 2. ya da 3. yüzyıla tarihlenir. Bugün yol kenarında, seralar arasına sıkışmış olarak oldukça iyi korunmuş olan hamamın tüm bölümleri görünmemektedir. Ancak, görünen beş odası tanımlanabilmektedir. Klasik Likya hamamı planındadır. Duvarlardaki izlerden hamamın alttan ve duvarlardan ısıtıldığı görülmektedir. Pür Roma tekniğinde, tamamen tuğlalarla örülen yegâne Likya hamamıdır. [kaynak]

Artemis Tapınağı

Myra’da bir zamanlar tanrıça Artemis Eleuthera’nın (Anadolu’nun eski ana tanrıçası Kibele’nin ayırt edici bir şekli) büyük bir tapınağı vardı. Bunun Likya’nın en büyük ve en görkemli binası olduğu söylenir. Güzel bahçeleri olan geniş bir alana inşa edilmiştir. Sütunlarla belirtilmiş iç avlusu, bir sunağı ve bir tanrıça heykeli vardı. Bununla birlikte, Aziz Nikolaos (MS 4. yüzyılda Myra piskoposu) bölgedeki putperestliği yok etme gayretiyle Artemis tapınağını diğer birçok tapınakla birlikte tamamen yok etmiştir. Bu yüzden, günümüze hiçbir iz kalmamıştır. [kaynak]

Arkeologlar şehri 2009 yılında radarla keşfetmişlerdir. Sonraki iki yıl boyunca, esrarengiz bir korumayla mühürlenmiş küçük, çarpıcı bir 13. yüzyıl şapelini ortaya çıkardılar. Şubat 2021’de Nevzat Çevik liderliğindeki Akdeniz Üniversitesi araştırmacıları, üzerinde yazıt bulunan düzinelerce 2.200 yıllık pişmiş toprak heykelin keşfini duyurdu. Arkeologlar ayrıca Helenistik tiyatronun seramik, bronz, kurşun ve gümüşten yapılmış bazı malzeme kalıntılarını da ortaya çıkardılar. Boyaları kısmen korunmuş olan figürlerde erkek, kadın, süvari, hayvan, bazı Yunan tanrıları ve sanatçıların isimleri yer almaktadır.

Anıtlar

2011 yılında Myra’da yapılan kazılarda tiyatronun dışında sahne binasının arka duvarının hemen önünde bir onurlandırma anıtı ortaya çıkarılmıştır. Anıt dört ayrı bloktan oluştur. Ayrıca, Platon adlı bir rahip ile babası Polyperkhon ve oğlu II. Platon için ölümlerinden sonra yaptırılmıştır. Harf karakterinden yola çıkılarak yazıtın Geç Hellenistik-Erken Roma dönemlerine tarihlendiği söylenebilir. Yazıtlarda verilen bilgiler; bu ailenin Myra kentinin önde gelen aileleri arasında olduğunu göstermektedir. Pososis’in babası Polyperkhon kentte prytaneus’lik (konsil yöneticiliği) ile neos’ların gymsasiarkhes’liğini yapmıştır. Eşi ve kardeşi Platon ise prytaneus’liğin yanı sıra memleketindeki yani Myra’daki tüm önemli memuriyetleri üstlenmiştir. Hatta Lykia Birliği tarafından Birliğin rahipliğiyle görevlendirilmiştir. Buradan; ailenin Platon sayesinde birlik soyluları arasına da yükseldiği anlaşılmaktadır.

Platon ve Pososis’in diğer oğlu II. Platon’un çok genç yaşta vefat ettiği ve bu sebepten dolayı henüz kamu görevleri üstlenmediği anlaşılmaktadır. Iason’un kardeşi II. Platon’un onurlandırmasında kullandığı “euergetes’lerin oğlu” yani “hayırseverlerin oğlu” kavramı dikkat çekicidir. Burada euergetes (hayırsever) olarak hem baba II. Platon hem de diğer heykellerin dikiminden sorumlu anne Pososis tanımlanmaktadır. Bunun sebebi de eşini ve oğlunun birini kaybetmiş olan Pososis, ailesinin kentteki sosyal konumunu sürdürebilmek için kendisi hayırsever rolünü üstlenmek zorunda kalmış olmasındandır.

Myralı bir hayırsever kadın olduğu anlaşılan Pososis, kentte kamusal yaşamda önde gelen bir rol oynamış olmalıdır. Zira Likyalı ünlü bazı kadınlar imparator kültü de dâhil olmak üzere kamusal yaşamda önemli roller oynamışlardır. Bunun yanı sıra önemli bağışlarda bulundukları da birçok yazıt aracılığıyla bilinmektedir. II. Platon hakkında “euergetes’lerin oğlu” olması dışında herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Olasılıkla II. Platon genç yaşta ölmüş olmalıdır. Yazıtın 2. satır ve devamında, I. Platon’un kendisini onurlandıran Pososis’in kardeşi ve aynı zamanda eşi olduğu ifade edilir. Likya’da akraba evlilikleri o dönemde oldukça yaygındır ve birçok anıtta benzer ifadeler bulunmuştur. M.S. 141 yılındaki yıkıcı bir deprem sonrası Opramoas Myra kentine de önemli ölçüde yardım yapmıştır. Bu yüzden, onun adına bir anıt dikilmiştir. Opramoas’ın yardımlarıyla yeniden ayağa kaldırılan; ancak günümüzde yeri bilinmeyen bu gymnasion, etrafı sütunlarla çevrili bir peristylon ve onun içinde eksedralı bir stoadan ibaretti. [kaynak]

[Poly]perkhon kızı [Myralı Pososis], Poly[perkhon torunu Platon oğlu] Myralı [Platon’u], kendi oğlunu [anısından ötürü] (onurlandırdı).

Platon oğlu Myralı Iason, Polyperkhon torunu Platon oğlu Myralı Platon’u, euergetes’lerin oğlunu anısından ötürü (onurlandırdı).

Polyperkhon kızı Myralı Pososis, kendi eşi ve kardeşi olan, Myralılar’ın prytaneus’liğini ve tüm diğer leitourgia’ları yerine getiren ve Koinon’un rahipliğini yapmış olan, Polyperkhon oğlu Myralı Platon’u anısından ötürü (onurlandırdı).

Polyperkhon kızı Pososis, kendisinin ve Platon’un babası olan, Aetos oğlu, kentin prytaneus’liğini ile gençlerin gymnasiarkhes’liğini yapan Polyperkhon’u (onurlandırdı).

Myra Anıtları
Myra Anıtları

Balık Kahini

Myra’ya bağlı küçük bir Likya yerleşimi olan Sura’da bir Apollon tapınağı bulunmaktadır. Tapınağın konumu bilinmemektedir, doğrudan Sura limanına dikilmiştir, ancak bugün bataklık içindedir. Burası tuhaf balık kahini ile tanınırdı. Tapınağın iç kısmına, ziyaretçilerin Apollon Surius’a değil, Anadolu atlı tanrısı Sozon’a ve Rodoslu tanrı Zeus Atabyrius’a bağlılıklarını kaydeden bir dizi yazıt kazınmıştır. Sura’nın akropolünün güneybatı köşesinde, Apollon Surius kültüne bağlı din adamlarının listelerinin oyulduğu bir dizi kaya stel bulunmaktadır.

Pliny’ye göre:

“Likya’da Myra’da Surius dedikleri Apollon çeşmesinde, bir boru üzerinde üç defa çağrılan balıklar kehanet için gelirler. Kendilerine atılan et parçalarını koparırlarsa müşteri için bu iyiye alamettir. Kuyruklarını sallıyorlarsa, bu kötüdür.”

Atheanaios törenle ilgili şunları aktarır:

“Balık kehaneti sanatını bilen Likya halkını görmezden gelmek istemiyorum.” Polycharmus, Likya tarihinin ikinci kitabında yazar. Denizin kıyısında kumdan anaforların olduğu Apollon’un korusuna geldiklerinde, müşteriler ellerinde iki çöpşiş tutarak kendilerini takdim ederler, her çöpşişte kızarmış on parça et vardır. Rahip, sessizlik içinde korudaki yerini alırken, müşteri çöpşişi anafora fırlatır ve ne olacağını izler. Çöpşişler atıldıktan sonra, havuz deniz suyuyla doldurulur ve sanki bir büyüymüş gibi korkutacak büyüklükte bir sürü balık ortaya çıkar. Kahin, balığın türünü duyurur ve müşteri buna göre rahipten cevabını alır. Balıkların arasında levrek ve lüfer, bazen balinalar ve testere balığı ve birçok garip ve bilinmeyen tür bulunur.

Plutarch ve Artemidorus da Apollo Surius Tapınağındaki balık kehaneti törenlerinin benzer anlatımlarından söz ederler.

Önerilen makaleler