Mitolojik Paradoks denildiğinde akla hiç yakalanmayan tilki ve her şeyi yakalayan köpeğin hikayesi gelir. Yunan Mitolojisinde “paradoks” kavramı bu öykü üzerinden işlenir ve tanrıların ilahi müdehalesi ile paradoks kırılır.
Paradoks, ilk bakışta doğru görünen ifadelerin birbiri ile çelişki oluşturarak çıkmaza sürüklenmesi ve sonsuza dek devam eden bir durum oluşmasıdır.
Yunan Mitolojisinde, paradoks kavramı, “kovaladığı her avı yakalayan tazı” ve “hiç yakalanmayan tilki” hikayesi ile işlenir. Zeus’un ilahi müdahalesi ile döngü son bulur. Biri Büyük Köpek Takımyıldızı (Canis Major), diğeri ise Küçük Köpek Takımyıldızı (Canis Minor) olarak gökyüzüne yerleştirilir.
Bu iki mitolojik yaratığın öyküsü, farklı şekillerde anlatılagelmiştir.
Kovaladığı her avı yakalayan tazı, Laelaps olarak bilinir. Zeus, Europa’yı Girit’e kaçırdığında, ona değerli hediyeler vermiştir. Bu hediyelerin arasında Laelaps da vardır. Girit kralı Minos’a, bu hediyeler, annesi Europa’tan miras kalır.
Öte yandan, Procris ve Kephalos, karı kocadır. Ancak Procris kocasını aldatır ve kocası Kephalos’a yakalanır. Bu yüzden, Procris, Minos’un krallığına kaçar. Minos’un karısı Pasiphae bir büyücüdür. Kocasının aldatmasını önlemek için onu lanetlemiştir. Minos, ne zaman bir kadınla beraber olsa, kırkayak ve akrep gibi zehirli böcekler boşalarak, kadınların ölümüne sebep olmaktadır. Procris, Minos’u “kirke bitkisi” kullanarak iyileştirir. Buna karşılık Minos, Procris’e “hiç ıskalamayan bir cirit” ve “avını her zaman yakalayan tazı” Laelaps’ı verir. Procris, bu armağanları kocasına vererek, onunla barışır.
Procris ve Kephalos’un öyküsü, başka kaynaklarda bambaşka anlatılır. İkisi de birbirine çok aşıktır. Ancak, şafak tanrıçası Eos, Kephalos’a derin bir tutku beslemektedir ve Kephalos’u, karısının sadakatini sınaması gerektirdiğine inandırır. Bu yüzden, adam evini terk eder. Yıllar sonra, bir yabancı kılığında evine döner ve Procris’i baştan çıkarmaya çalışır. Hatta, Procris’e para teklif ederek, kadının tereddüt etmesini sağlar. Durum açığa çıkınca, Procris, üzüntüyle ormana kaçar ve Artemis’in eşlikçisi olur. Bir süre sonra, Artemis’in verdiği değerli armağanlarla – yine mızrak ve tazı – döner ve kocasına verir. Böylece barışırlar, mutlu bir hayat sürmeye başlarlar.
Aradan bir süre geçer, Kephalos avlanırken, o kadar terler ki, bir ağacın gölgesine uzanıp “Aurora, gel ateşimi söndür.” diye yalvarır. Bunu duyan bir hizmetçi, koşarak, duyduklarını Procris’e aktarır. Kocasının kendisini aldattığından şüphelenen Procris, kocası yine ava çıktığında, onu takip eder. Bir çalının arkasına saklanır. Kocası yine sıcaktan bunalmış bir şekilde gölgeye uzanır ve Aurora’yı çağırır. Fakat, Procris, Kephalos’un tatlı bir esinti çağırdığını anlar ve olduğu yerde rahatlayarak kıpırdar. Vahşi bir hayvanın çalıların arkasında saklandığını sanan Kephalos, hedefini şaşmayan mızrağını fırlatır. Böylece, çok sevdiği karısının ölümüne sebep olur.
Gelelim tilki meselesine… Şarap tanrısı Dionysos’un annesi, Thebai prensesi Semele’dir. Bir zamanlar Thebai halkının kendisine inançsızlığını korkunç bir şekilde cezalandıran Dionysos, yıllar sonra, halka bir kez daha öfkelenir. Bu yüzden, Thebai’li çocukları avlaması için onların başına “hiç yakalanmayan bir tilki” musallat eder. Thebai kralı Kreon, tilkiyi yakalayamadığı için çaresizdir.
Bu esnada, Herakles’in üvey babası olan Amphitryon, Miken kralının kızı Alkmene’ye talip olur. Taphianlarla savaşan Miken kralı, oğullarını bu savaşta kaybeder. Üstüne üstlük, sefer dönüşü, talihsiz bir olay üzerine, Amphitryon, kayınpederini öldürür. Bunun üzerine, Alkmene’yi de yanına alıp, Thebai krallığına sığınmak zorunda kalır. Alkmene, hamiledir ve Amphitryon ile nişanlıdır. Ancak kardeşlerinin intikamını, Taphianlardan alana kadar, onunla evlenmeyi reddeder. Çaresiz kalan Amphitryon, sığındığı Thebai Kralı Kreon’dan yardım ister. Amphitryon gibi başı dertte olan Kreon, tilkiyi avlamasına yardım ederse, Taphianlarla savaşacağına söz verir. Kreon, Amphitryon ile savaşa girer ve Taphianları yener. Amphitryon, Taphianların ülkesini, Kephalos’a armağan ederek, karşılığında “kovaladığı her avı yakalayan tazı Laelaps” alır.
Sonra da tazı Laelaps’ı, “hiç yakalanmayan tilki”nin üzerine salar. Böylece paradoks başlar. Doğaları gereği birbiri ile çelişen iki yaratık, sonsuz bir döngünün içine girer. Kovaladığı her avı yakalayan tazı, hiç yakalanmayan tilkiyi yakalayabilir mi? Paradoksu kırmak için, ilahi müdahale gerekir. Zeus, iki doğaüstü yaratığı taşa çevirir ve onları yıldızların arasına yerleştirir.
Ölümsüzler tarafından yaratılmış bu doğaüstü yaratıklar, ölümlüler tarafından sonsuz bir döngünün içine hapsedilir. Sonra yine ölümsüzlerin müdahalesi ile iki yaratık da taşa dönüşür. Tıpkı ölümsüzlerin emrettiği kuralların birbirine çelişip, toplumsal dogmalara dönüşmesi gibi. “Kusursuz insan” talebine karşılık, “kusurlu insan” yaratılışı gibi. Ya da “insanın seçimlerine göre yargılanmasına” karşılık, “kaderin dışına çıkamamak” gibi. Örnekler daha da çoğaltılabilir. Bazen hayat felsefemiz ve inançlarımız, paradoksa girebilir. Önemli olan, sonsuz döngüyü, ilahi müdahale olmadan kırabilmek ya da ilahi kaderi, zekice çözümler üreterek kandırabilmektir.