Manisa, “şehzadeler şehri” olarak anılır. Beldedeki yerleşim, çok öncesine dayanır. Homeros‘a göre ilk yerleşim M.Ö. 14. yy’da Truva Savaşından dönen Magnetler tarafından kurulduğudur. Birçok uygarlığın yerleştiği Manisa’nın antik çağlardaki adı ise Magnesiadır.
1313 yılında Saruhanoğulları tarafından Bizans‘tan alınan şehrin adı Manisa olarak değiştirilmiştir. Osmanlı döneminde 1437-1595 yılları arasında Şehzadeler tarafından yönetilen şehirde Osmanlı Dönemine ait tarihi camiiler, çeşmeler, hanlar, köprü ve medreseler günümüze kadar ulaşmıştır.
Bu binalardan ziyaret edilmesi önerilenler: Mimar Sinan’ın Ege Bölgesindeki tek eseri Muradiye Camii, Sultan Camii ve Külliyesi, Ulu Camii ve Külliyesi, Çeşnigir Camii, Hatuniye Camii ve Külliyesi, Saruhan Bey Türbesi, Yeni Han, Yedi Kızlar Türbesidir. Hemen hepsi kent merkezinde yer almaktadır ve kolaylıkla ziyaret edilebilir.
Peki Magnet anlamı nereden geliyor biliyor musunuz? Spil Dağı dünyanın en büyük mıknatısıdır. Miletli Thales (M.Ö.6 yy) buraya ait bir taşın metalleri çektiğini keşfedince Magnesia‘dan geldiği için bu taşa “Magnesia taşı” adını vermiştir. İşte, manyetik sözcüğü de buradan dilimize kadar geçmiş.
Eşek kulaklı Kral Midas, Tantalos, Niobe ve Atreus Hanedanının atası Pelops‘un hikayesini öğrenmek, Yunan Mitolojisinin en ünlü hikayelerinin geçtiği yerlere tanık olmak için Manisa ziyaret etmeniz gereken çok güzel şehirlerden bir tanesi.
1. Spil Dağı ve Manisa Tarzanı
Spil Dağını anlatmak için Tantalos‘u anlatmak gerek öncelikle. “Tantalos işkencesi” bütün dünya dillerine girmiş bir deyimdir. Kaynağı ise Yamanlar ve Manisa dağlarıdır. Efsaneye göre İzmir Kralı ve Zeus’un oğlu Tantalos bütün tanrılarca sevilen bir faniydi. Hatta o kadar sevilirdi ki bütün ölümlü insanlar arasında Tanrılarla yemek yiyebilen yalnızca Tantalos imiş. Ancak Tantalos, Tanrılardan nefret ediyormuş. Onların sırlarını insanlara anlatmış. Ölümlülere yasak olan Ambrosia ve nektarı çalmış, insanlara dağıtmış. Sonra bir gün daha kötüsünü planlamış. Tanrıları ziyafete çağırarak, oğlu Pelops‘u öldürüp, yahnisini onlara sunmuş. İnsan eti olduğunu anlayan Tanrılar iğrenerek geri çekilmiş. Aralarından yalnızca Demeter yahninin tadına bakmış. Tanrıları yamyam konumuna düşürmek isteyen Tantalos’a, Tanrılar öyle bir ceza vermek istemiş ki duyan insanlar Tanrıları aşağılamaktan çekinsinler.
Tantalos, Hades’e (Cehenneme) gönderilmiş ve diz boyu berrak sularda durduğu ve susayıp su içmek istediğinde su toprağa çekilirmiş. Başının üzerinde üzümler, elmalar binbir çeşit meyveler varken; yemişleri koparmak için elini uzattığında rüzgar dalı yükseklere üflermiş. Kısacası bolluk içerisinde olan Tantalos, sonsuzluk içinde aç ve susuz kalmaya hapsolmuştur. Tanrılar Pelops’u yeniden dirilmişler. Tüm parçaları bir araya geldiğinde, Pelops’un omzunun eksik olduğunu fark etmişer. Demeter bilmeden Pelops’un omzunu yemiş bile. Pelops’a bu yüzden fil dişinden omuz yapmışlar.
Aslında Pelops ve onun soyunun hikayesi uzun uzun devam eder. Ama bu dağda yaşanan olaylar bu kadardır. Binlerce yıllık Yunan mitini bu dağa çıkarsanız bir kez daha okuyun ve gözlerinizi kapayarak Zeus’un Tantalos’a ne kadar kızdığını hayal edin.
Spil Dağı eteğinde bulunan, Gediz Ovası‘na dönük, oturmuş kadın şeklinde tasvir edilen rölyef Kybele Anıtı‘dır. Hitit zamanında yapıldığı düşünülmektedir. Halikarnas Balıkçısı, Anadolu Efsaneleri kitabında belirtir: “Kybele’nin bir sürü adı vardır. Örneğin; Nana, Marienna, Dindymene, Sipylene (Spylos: Yamanlar ya da Manisa Dağı) demek.”
Kibele’nin nasıl bir tanrıça olduğu, hangi toplumları nasıl etkilediği araştırılması gereken upuzun bir konu başlığıdır. Ancak belki de bu mitolojiden payını almış dağın da isim anasıdır belki de. Bir zamanlar bu topraklarda yaşamış insanların Ana Tanrıçası‘nın rölyefi de bu dağa böylece yontulmuş işte.
Spil Dağı, Manisa Merkez’den 23 km uzaklıktadır. 1517 metre yüksekliğe ulaşan dağ, 10-15 dereceye kadar daha serindir. Spil Dağı ile ilgili diğer bir ilginç bilgi ise Osmanlı Devletinde bir devre adını veren lale’lerin, Spil Dağından İstanbul’a götürüldüğüdür.
Manisa Kalesi‘de yine burada görülebilecek tarihi yapılardan biridir. İç ve dış kalenin kimler tarafından yapıldığı bilinmemektedir. Geçmiş dönemlerde “sandık kale” ismi verilmiştir. Kale, Sandık Tepesi üzerinde bulunur.
Gelelim Manisa Tarzanı‘na… Gerçekten yaşamış bir şahsiyet olan Ahmeddin Carlak, 1899’da Bağdat’ta doğmuştur. Kurtuluş Savaşında Gaziantep ve Kilis cephelerinde savaşmış olup, İstiklal Madalyası sahibidir. Savaş sonrasında Spil Dağı’na yerleşen Manisa Tarzanı, kendini doğaya adamıştır. Savaş esnasında yanan Manisa, sayesinde birkaç yıl da yemyeşil olmuştur. Tarzan lakabını ise 1934’te Johnny Weissmuller’in oynadığı “Tarzan” filmi Manisa’da gösterime girdiğinde alır. Filmi seyreden herkes Tarzan ile Topçu Hacı arasındaki benzerliği hemen fark etmiştir.
2. Niobe Ağlayan Kaya
Spil Dağı’nın eteğinde bulabilirsiniz, çok güzel bir mitolojik hikaye taşıyan bu kayayı. Niobe de Pelops gibi Tantalos‘un kızıdır. Tantalos’un laneti ona da geçmiş olmalı ki acıklı bir hayat sürmüştür ve yıllar yılı ağlayan bir kayaya dönmüştür. İzmir’li Niobe, Yunanistan’da Thebai Kralı Amphion ile evlenir. Niobe’nin yedi kız, yedi erkek çocuğu olur. Günlük güneşlik bir Leto festival günü, Niobe, Tanrıça Leto’nun yalnızca iki çocuk doğurmasına (Artemis ve Apollo) karşılık kendisinin on dört çocuk doğurduğunu dile getirir. Bu sözleri duyan Leto fena halde kızar ve Apollo ile Artemis’i Thebai kentine gitmesini söyleyerek, Niobe’nin on dört çocuğunu oklar atarak öldürtür. Buna çok üzülen Amphion, canına kıyar. Niobe bütün ölülerin ortasında taş keser ve korkunç bir kederin simgesi olarak kalır, rüzgar Niobe’ye acır ve anayurdu İzmir’e taşır. Manisa Dağının eteklerinde sular akan bu kayaya Niobe Ağlayan Kaya denir.
Tanrılar insanları birçok kez mitoloji de korkunç bir şekilde cezalandırmıştır. Politeist bir din olan Yunan Mitolojisinde Tanrılar, tıpkı insanlar gibi atfedildiğinden; yaptırımları da olabildiğine korkunç oluyor. Binlerce yıldır acısıyla ağlayan Niobe’yi Spil Dağına çıkmadan önce ziyaret edin.
3. Manisa Müzesi
Manisa merkezde bulunan ve Arkeoloji/Etnografya müzesinin bir arada bulunduğu bina; Sultan III.Murad’ı şehzadeliği (1591-1593) döneminde yaptırılmıştır. Bina aslında, Muradiye Medresesidir. Camii’nin planlarını Mimar Sinan hazırlasa da, inşasını Mimar Mahmut ve Mehmet Ağa tamamlamıştır. Klasik Osmanlı eseridir. Şimdi Sart (Sardes) ören yerinden çıkan eserlerin ve Bronz Çağından Roma’nın son dönemine kadar olan lahitler, çömlekler, heykeller sergilenmektedir.
4. Hafsa Sultan Şifahanesi – Tıp Tarihi Müzesi
Manisa merkezde bulunan ve şu an Tıp Tarihi Müzesi olarak kullanılan Hafsa Sultan Şifahanesi ziyaret edilmesi gereken önemli müzelerden bir tanesidir. Yapı, Kanuni Sultan Süleyman tarafından annesi Hafsa Sultan adına yapılmıştır. Sultan Parkı içerisinde bulunur. Halk tarafından Mesir Camii olarak bilinen Sultan Camii‘nin yakınında yer alır.
Müzede Osmanlı Döneminde kullanılan şifa yöntemleri ve tıbbi malzemeler sergilenmektedir. Duvarlarında ise Türkiye Cumhuriyeti’nin ünlü doktorları ve hikayeleri yer almaktadır. İlginçtir ki bir çoğu İzmir Atatürk Lisesi ve İzmir Kız Lisesi mezunudur. Benim en çok ilgimi çeken ise akıl hastalarının tedavi yöntemi oldu. Tarihte Avrupa’da akıl hastaları tedavisinde korkunç yöntemler kullanılırken, bu şifahanede zamanında müzikle tedavi etmeye çalışmışlar. Müzedeki bilgilendirmeler oldukça ilgi çekici.
Mesir Macunu hikayesinden bahsetmeden geçmek olmaz. 1522 yılında Yavuz Sultan Selim’in eşi, Kanuni Sultan Süleyman’ın annesi Ayşe Hafsa Sultan hastalanınca, dönemin ünlü hekimi Merkez Efendi, 41 çeşit baharatı karıştırarak elde ettiği ürünü Sultan’a yedirdi. Bir süre sonra iyileşen Ayşe Hafsa Sultan, bu macunun her yıl aynı dönemde üretilerek halka saçılmasını buyurdu. Bunun üzerine her yıl nevruz günü 41 çeşit baharat karılarak hazırlanan mesir macunu, Manisa’daki Sultan Camisi’nin kubbe ve minarelerinden halka saçılırmış.
Müzeye giriş ücretsizdir.
5. Sardes (Sart) Ören Yeri
İzmir-Uşak yolu üzerinde, Manisa’ya 70 km uzaklıktadır. Lidya Devletinin başkenti olan Sard, aslında tarih kitaplarından çok iyi bildiğimiz bir antik kent. Tarihte devlet tarafından paranın ilk basıldığı yer olan Lidya’nın başkenti altın madenciliği sayesinde zenginleşmiştir. Paktolos-Sart-Çayında bulunan bu altın madeni Lidya Kralı Giges zamanında keşfedilmiştir. Kral Yolu‘nun başlangıcı olarak bilinen bu kente 5 km uzaklıkta Bin Tepeler Lidya Kraliyet Mezarlığının bulunduğu 85 mezardan oluşur ve ziyarete açıktır.
Daha önce Eşek Kulaklı Midas ın hikayesini anlatmıştık. Midas, Halikarnas Balıkçısının bahsettiği üzere Frigya Uygarlığında kralların ünvanı idi. Tıpkı Mısır hükümdarlarının firavun ünvanı gibi. Dolayısıyla tarihte birden çok Midas olması muhtemeldir. Midas’ın Yunan Mitolojisindeki tek hikayesi bu değildir. Midas hakkındaki diğer bir hikaye ise onun açgözlülüğü ile ilgilidir. Bir gün Dionysos ve müritleri Anadolu’yu geziyorken ve akıl hocası Silenos‘un kaybolduğunu fark eder. Midas onu bulmuştur ve onu on gün ağırladıktan sonra Dionysos’a götürür. Dionysos Midas’ın bu davranışından çok memnun olur ve “Dile benden ne dilersen.” diye sorar. Midas tuttuğu her şeyin altın olmasını diler. Dionysos ona istediğini verir. Karnı acıkınca ağzına götürdüğü lokma da altın olunca, açlıktan öleceğini anlayan Midas, tanrıdan bu dileğini geri almasını ister. Dionysos Sardis nehrinde yıkanmasını salık verir. İşte Midas, Sardes kentinde bulunan nehirde yıkanarak kurtulur bu lanetten.
14 yüzyıl boyunca önemini koruyan kent bugün gezilmesi gereken en güzel kentlerden biridir. Helenistik döneme ait Artemis Tapınağı, Mermer Avlu Gymnasium Kompleksi ve M.S. 17 yy’dan kalma Sinagog bölgedeki önemli eserlerdendir.
İncil’de adı geçen 7 kiliseden biri burada bulunmaktadır. Diğer kiliseler: İzmir (Smyrna), Efes (Ephesos), Bergama (Pergamon), Alaşehir (Philadelphia), Denizli (Laodikeia), Akhisar (Thyateria) dır. Kısaca bahsedelim, M.S. 53-56 yılları arasında Pavlus, Efes kentine gelerek Hıristiyanlığın yayılması için çalışmalar yapar ve bunun sonucu Hıristiyanlığın ilk yedi kilisesi kurulur. Yedi kilise Roma İmparatorluğu döneminde kurulmuştur. Roma dönemindeki adıyla anılır.
Kent, UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesinde bulunmaktadır.
6. Yanık Ülke – Kula
18. ve 19. yy Rum ve Türk evlerinin eşsiz örneklerinin bulunduğu Kula, İzmir-Uşak yolu üzerinde bulunur. Manisa Kent merkezine uzak bir ilçedir. Kula, ayrıca volkanik özellikli jeopolitik yapısıyla ilgi çeker. Kuladokya adı verilen peri bacaları ve Jeopark yine bu bölgede bulunur. Sönmüş volkanlardan oluşan bu bölgede çeşitli zamanlarda püskürmeler olmuş ve lavlar çevreye yayılmıştır. Bundan dolayı bu bölgeye “Yanık Ülke” adı verilmiştir. Kula, Türkiye’nin en genç volkanik bölgesidir ve bir milyon yıl önce başlayan volkanik aktivite, on bin yıl önceki son patlama ile arazi son görünümüne ulaşmıştır.
BONUS
- Alaşehir (Philadelpia)
- Thyateria (Akhisar Tepe Mezarlığı)
- Aigai Antik Kenti
- Mevlevihane