Kula Manisa, yol üzerinde geçerken uğruyayım yeri değil, baya baya bir gün ayrılması gereken bir tarihi ve coğrafik cennet. Manisa-Uşak yolu üzerinde, aslında İzmir’e de bir hayli uzak bir lokasyonda. Ancak tarihi evlerin arasında dolaşmayı sevenler için uğranması gereken bu yerin ilginç yanı; Cumalıkızık, Safranbolu gibi yerlere oranla daha az turistik olması. Hele yaz aylarında anlaşılan pek de tercih edilmeyen bir mekan.
Tarihçi Strabon 2 bin yıl önce yazdığı “Geographica” adlı kitabında aşağıdaki gibi anlatmıştır Kula’yı:
“Katakekaumene”, “yanık, yanmış arazi” anlamındadır. Zaten birçok yerde “Yanık Ülke” ibaresi görülmektedir. Kula’da günümüzden kabaca bir milyon yıl önce başlayan volkanik faaliyetler üç ana püskürme döneminin ardından nihayet günümüzden yaklaşık 10 bin yıl önce son patlamalarıyla Türkiye’nin en genç geniş ölçekli volkan topoğrafyasını oluşturmuşlardır. Kula sadece eski evleriyle değil, doğa harikalarıyla da dikkat çekmektedir.
Kula isminin nereden geldiğine dair çeşitli rivayetler vardır. Bunlardan en ünlüsü Sart (Sardes) Kralı Giges‘in hasta olan kızı dolayısıyla hava değişimi için buraya bir Kule inşa ettirdiği ve Kule sözcüğünün zamanla Kula’ya dönerek buraya adını verdiğidir. İkincisi ise Lidyalılar dönemindeki eski yerleşim olan Klanoda isminden geldiğidir.
Kula bir dönem Germiyanoğulları Beyliğine başkentlik yapmış, Süleyman Şah, Tabduk Emre ve Yunus Emre burada yaşamış, Kenan Evren ise Kula’da doğmuştur.
Kula tarihi evlerinin çatıları bazı sokaklarda neredeyse üst üste, pencereden pencereye muhabbet edecek kadar yakın. Yerli halk tarafından damla altı olarak adlandırılan saçaklar için “Damla altı kurudur, misafirin yoludur.” tekerlemesi ise saçakların anlamını Kulalılar açısından açıklıyor. Kışın yağmurdan koruyor, yazın gölgesinde serinletiyorlar.
Kula’da Rum ve Türkler yıllarca birlikte yaşamışlar. Eski Rum ve Türk evlerinin en güzel örnekleri de işte burada yer almaktadır. Ortak kültürlerin oluşturulduğu Osmanlı Devletinin son dönemlerinde günlük yaşantıya ışık tutması açısından da önemlidir. Rum ve Türk evleri aslında kolaylıkla ayırt edilebilir.
Türk evlerinin atların geçebileceği boyutta giriş kapıları var ve her zaman avluya açılır. Avluda da bir nar ağacı bulunur. Nar, Kula’nın sembolü ve bereket anlamına gelir. Beyler Evi‘nde bol bol kullanılmış bir motif. Ayrıca anlatılan hikayelere göre, erkekler önceden kadınlara nar vererek evlilik teklifi edermiş ve evlenip ilk eve girdiklerinde nar yere atılarak, kırılırmış ki bereket getirsin. Daha çok ahşap ve taştan yapılmış Türk evleri.
Rum evleri ise mermer gibi daha pahalı malzemeden inşa edilmiştir. Kapıları direk sokağa açılan bu evlerin üzerilerinde işlemeler bulunmaktadır ve mahzenlerde bu evleri birbirine bağlayan yollar bulunduğu söylenmektedir.
Kula evleri ile ilgili ilginç bir bilgi daha:
Kapı Tokmakları… Genelde 3 metre yüksekliğinde duvar ile çevrili avlulara giriş çift kanatlı kapılardan yapılırdı. Kapı tokmakları ise yaşayan ailenin sosyal ve kültürel kimliğini belirtmek için kullanılırmış. İki tip topmak olurmuş. Tanıdık gelirse halkayı kullanılır; yabancı gelirse ev sahibinin hazırlanabilmesine zaman sağlayabilmek için topmak kullanırlarmış.
1- Türk Evi (Kestaneciler Evi)
Ev, restorasyon ile turizme kazandırılmıştır. Türk ahşap evlerinin güzel örneklerinden biridir. Geniş ailelerin yaşaması için dizayn edilmiştir. Alt katta mutfak ve kiler bulunurken, üst kat yaşamak için kullanılmıştır.
Giriş ücretsizdir. Ayakkabılarınızı çıkarın ve gezin.
2- Narçiçeği Evi
Aslında Kenan Evren‘in doğduğu ev olan ve daha önceden Etnografya Müzesi olarak hizmet vermekteymiş. Ancak, 15 Temmuz sonrası boşaltılmış ve Kenan Evren’in eşyaları taşınmıştır. Şimdi Kulalı Kadın Girişimciler tarafından kullanılmaktadır. El emeği ürünlerin satışı için yapılmakta ve hemen yan tarafında bir kafe bulunmaktadır. Ev, tam da Türk Evi’nin karşısında olduğundan, ikisine ardarda uğrayabilirsiniz.
3- Beyler Evi ve Hamam Kafe
Kula Merkez’de bulunan bu ev, bir Türk Evi’dir. İki katlı ve açık sofalıdır. Büyük aile yapısına ve zamanının büyük çoğunluğunu evde geçiren kadınlara göre düzenlenmiştir. Germiyanoğulları damadı Sungur Bey’in evidir. Alt kat hizmetliler içindir. Üst katları ise evin sahipleri kullanır.
Üst katta açık sofa bulunur. Haremlik ve selamlık karşı karşıyadır ve bir perdeyle ayrılırmıştır. Haremlik kısmında üst taraftaki oturak “kaynana köşesi”, alt taraftaki alçak oturak ise “gelin köşesi” olarak kullanılırmış.
Bol bol nar motifi ile bezenmiştir.
Türk-Yunan çatışmaları esnasında ve savaşta, Türkler evlerden kaçmak için çatıları kullanırlarmış. Yunanlılar ise evlerin altındaki mahzenleri kullanırmış.
Hülya Avşar’ın “Tutku” filmi, bu evde çekilmiştir.
Giriş ücretsizdir. Ayakkabınızı çıkarıp, gezebilirsiniz.
Buraya yakın olan “Hamam Kafe”, Sungur Bey Hamamıdır. Selçuklu mimarisini yansıtır. Restorasyon yapılarak kafeye dönüştürülmüştür. Beyler Evinden sonra buraya uğrayabilir, soluklanabilirsiniz.
4- Kurşunlu Camii
Cami, 15. yy’da Saruhanoğullarından Hoca Seyfettin Bey tarafından yaptırılmıştır. Selçuklu mimari tarzda inşa edilmiştir.
Minaresi ile ilgili ilginç bir hikaye vardır. Sona kalan minare inşası için Hoca Seyfettin o sırada mısır yediği için “mısır”a benzer bir minare inşa ettirmek istemiştir. Minare gerçekten de mısıra benzemektedir. Anlatılanlara göre yediği mısır eğik olduğu için, camii’nin minaresi de gerçekten de hafiften eğiktir.
Kurşunlu Camii meydanlığında Beş Ulalı ya da Beş Oluklu olarak anılan Çukur Çeşme genellikle binlerce metre uzunlukta, bir insanın hareket edebileceği büyüklükte tünellerden taşınan çeşmeler, Kula tarihinde önemli bir yere sahiptir. Kent merkezinde 15 çukur çeşme olduğu düşünülmektedir.
5- Kula Jeopark
Yaklaşık 300 metre kare alanı kaplayan Jeopark Sahası, Kula Divit ve Sandal Divit Yanardağlarının da dahil olduğu seksenden fazla minyatür volkan konisi ve onlarca kilometrelik lav akıntılarını içerisinde barındırıyor. Bu neden minyatür volkanlar diyarı olarak da biliniyor.
4 Eylül 2013 tarihinde Kula Jeoparkı Türkiye’nin ilk ve tek Avrupa ve UNESCO Jeoparklar Ağı üyesi ilan edilmiştir.
3 kmlik bir yürüyüş parkurundan oluşan park’a gidip görmenizi özellikle tavsiye ediyorum. Oldukça farklı bir doğa harikasıyla karşılaşacaksınız. Yol üzerinde fazla tabela bulunmadığı için ve google map’te lokasyonlar yanlış işaretlendiğinden sorarak bulmanızı tavsiye ederim
Bölgenin bir ziyaret saati bulunmamakla birlikte, gündüz ziyaret edilmesini tavsiye ediyorum.
6- Kuladokya, Peri Bacaları
Kula’ya 16 km uzaklıkta Burgaz mevkiinde bulunan milyonlarca yılda meydana gelmiş Kula Peri Bacaları Tabiat Anıtı ziyaret edilmesi gereken doğal güzelliklerden biridir.
Kuladokya olarak anılan bu sıradışı eserler, Gediz’in ve tali kollarının görsel çökelleri aşındırmasıyla meydana gelmiştir.
Sel sularının vadi yamaçlarında kendine yol açması sert kayaların çatlamasına ve kopmasına sebep olurken, kolay aşınan alt kısımların oyulması ile yamaç gerilemiş ve böylece şapka görünümlü tepecikler ve konik biçimli gövdeler ortaya çıkarmıştır.
7- Yunus Emre, Tabduk Emre
Kulaya 25 km uzaklıktaki Emre Köyü’nde Yunus Emre’nin ve gönül hocası Tabduk Emre’nin türbeleri bulunmaktadır.
Yunus Emre’nin Anadolu’nun birçok yerinde türbesi bulunmaktadır. Lakin “Ko beni yatayım şeyh eşliğinde,dönmezsem şeyhimden yane döneyim.” mısraları ile vasiyet ettiği gibi hocasının hemen eşiğine gömülmüş olması, burayı diğerlerinden daha farklı kılıyor.
Bir gerçek ise köydeki insanların adlarının büyük çoğunluğunun “Yunus” ya da “Emre” olması imiş.
NE YENİLİR? NE İÇİLİR?
Kula gazozu, tatlı pide, tahin denemeniz için söyleyebileceğimiz önerilerdendir.
BONUS
Zamanınız ve arabanız varsa çevrede gezilmesi için diğer öneriler:
- Gölde Köyü, Gölde Sarnıçları
- Şist Kaya Mezarları
- Emir Kaplıcaları, Acısu
- Bahas Köprüsü/Hoca Seyfettin Köprüsü (Kula’ya 13 km uzakta)
- Taş Köprü, Topuzdamları
- Meryem Ana Kilisesi