Ksanthos Antik Kenti, Likya Federasyonu’nun başkenti ve Likya tarihinin uzun bir döneminde en büyük şehriydi. 19. yüzyılda, İngiliz kaşif Charles Fellows tarafından keşfedilerek, Batı dünyasında ün kazanmıştır. Çok eski bir yerleşimdir – buluntular MÖ 8. yy’a kadar uzanır, yerleşimin Tunç Çağı’nda veya Demir Çağı’nın ilk yüzyıllarında var olmuş olması mümkündür.
Letoon, Ksanthos tarafından yönetilirdi. Ksanthos’un 10 km’den daha az güneyinde bulunan Letoon Antik Kenti, Likya’nın kutsal kült merkeziydi. Ksanthos-Letoon, Türkiye’nin en dikkat çekici arkeolojik alanlarından biridir. UNESCO Dünya Miras Alanları listesine girmiştir.
Ksanthos, Kınık Köyü yakınlarında, Eşen Nehri‘ne (Xanthos Nehri) hakim, doğal sit alanı olan bir yamaçta yer almaktadır. Bu yükseklikten, Toros Dağları ile çevrili Ksanthos Vadisi’nin muhteşem manzarası görülür.
Kentin Mitolojisi
Truva Savaşı kahramanları ve Likya liderleri Glakos ve Sarpedon‘un, İlyada‘da Xanthos Nehri ülkesinden geldikleri anlatılır. Aynı metinde Akhilleus‘un ölümsüz ve konuşan atının adı da Xanthos’tur. Xanthos’tan çok sayıda antik Yunan ve Romalı yazar bahseder. Strabon ise Xanthos’u Likya’nın en büyük şehri olarak not etmiştir. Şehrin tarihi, M.Ö. 8yy’dan geriye gitmediğinden, Truva Savaşı ile ilgisi kesin değildir.
Likyalılara Sarpedon’la kusursuz Glaukos komuta eder,
– İlyada, Homeros, Azra Erhat Çeviri
gelmişler uzak Lykia ülkelerinden,
anaforlu Ksanthos’tan gelmişler.
Ksanthos Nehri’de Troya Savaşı’nda önemli bir yere sahiptir. Akhilleus’un Troya’ya gaddarca saldırmasına kızan Ksanthos, Akhilleus’un peşine düşer ama Hera onu Hephaistos‘un ateşiyle durdurmayı başarır. Ksanthos Nehri, nehir-tanrı olarak Troyalıların tarafındaki önemli güçlerden biridir.
– İlyada, Homeros, Azra Erhat Çeviri
Bağımsızlık Savaşçıları
Ksanthoslular, bağımsızlık için ölümü tercih ederek, çağları aşarak günümüze ulaşmış bir hikaye yazmışlardır. İşgalci güçlere boyun eğmek yerine bir değil, iki kere toplu intiharı tercih etmişlerdir.
Ksanthos’un bilinen tarihi, oldukça hüzünlüdür. Hem Herodot hem de Appian, şehrin MÖ. 540 civarında Pers Kumandanı Harpagos tarafından alınmasını anlatırlar. Heredot’a göre, Harpagos, kentin önünde küçük bir Likya ordusu ile karşılaşır. Kısa sürede bozguna uğrayan birlik, kuşatılan kente geri çekilirler. Perslere yenileceklerini anlayan Ksanthoslular, evlerini ve mülklerini ateşe verip, eşlerini ve çocuklarını öldürürler. Ardından Perslere intihar akını düzenleyerek hepsi ölürler. Böylece, savaş sırasında tesadüfen orada bulunmayan 80 aile dışında Ksanthos’un tüm nüfusu yok olmuştur. Harpagos tüm insanların öldüğü, harap bir şehri fethetmiş olur. Bu, Ksanthosluların bağımsızlıkları uğruna ölümü göze aldıkları ilk seferdir!
Azra Erhat’ın tercüme ettiği bir Ksanthos tabletinde şu şiir yazmaktadır:
“Evlerimizi mezar yaptık,
Ve mezarlarımızı kendimize ev…
Evlerimiz ateşe verildi,
Ve mezarlarımız yağmalandı…
Yüksek tepelere sığındık,
Yerin dibine saklandık,
Su içinde gizlendik,
Geldiler ve bizi buldular…
Bizi yaktılar ve yok ettiler,
Bizi yağmaladılar…
Ve biz,
Analarımızın uğruna,
Kadınlarımızın uğruna…
Ve biz,
Onurumuz uğruna,
Ve özgürlüğümüzün…
Biz, bu toprakların insanları,
Topluca intiharı aradık
Arkamızda bir ateş bıraktık,
Hiç sönmeyecek…
Kentin Antik Dönem Tarihçesi
MÖ 5. yüzyılın son yıllarında Ksanthos, yakındaki Telmessos’u fethedecek ve Likya’ya dahil edecek kadar güçlenmişti. Pers işgali sırasında Likya’nın refahı, Ksanthos’taki kapsamlı mimari başarılarla, özellikle de MÖ 400’de Likya’nın kontrolünü ele geçiren Kral Arbinas’ın mezarı olan ve MÖ 390’da inşa edilen Nereid Anıtı ile doruğa ulaşan birçok mezarla kanıtlanmıştır.
Likya, Yunan-Pers Savaşları sırasında taraf değiştirdiğinden Ksanthos’un kaderi Likya’ya bağlıydı. Arkeolojik çalışmalar, Ksanthos’un ahşap mezarlarının ve tapınaklarının yaklaşık MÖ 470 yılında muhtemelen Atinalı Kimon tarafından Persler ve Likyalı müttefikleri tarafından Atina Akropolü’nün tahrip edilmesine misilleme olarak yıkıldığını göstermektedir. Ne Pers ne de Yunan kaynaklarında bu yıkımdan bahsedilmediğinden, bazı akademisyenler yıkımı doğal ya da kazara meydana gelen nedenlere bağlamaktadır. Ksanthos taştan yeniden inşa edilmiştir.
MÖ.429 civarında Melesandros isimli Atinalı komutan, Likya kentlerinden vergi toplamak ister. Buna karşılık birleşen Likyalılar, Melesandros’u öldürürler. Bu da Atina-Likya ilişkisinin bir nevi sonu olur.
Ve çok geçmeden Ksanthos eskisi kadar güçlü hale geldi. MÖ 4.yüzyılın sonunda, Ksanthos, Büyük İskender tarafından fethedildi. Şehrin Büyük İskender’e teslim oluşuyla ilgili kayıtlar farklılık göstermektedir: Arrian barışçıl bir teslimiyet olduğunu bildirirken, Appian kentin yağmalandığını iddia eder. İskender’in ölümünden sonra şehir onun rakip varisleri arasında el değiştirir; Diodorus Ksanthos’un Ptolemaios I (Soter) tarafından ele geçirildiğini kaydeder.
MÖ 168’de, Likya Roma’dan bağımsızlığını almıştır ve 23 kentin dahil olduğu “Likya Birliğini” kurmuştur. Ksanthos bu dönemde, Likya Birliğinin başkenti seçilmiştir ve birlik adına para basılmıştır. Strabon, Likya Birliğinin 6 büyük kentini Ksanthos, Patara, Pınara, Olympos, Myra ve Tlos olarak sıralar.
MS 42 yılında tekrarlanan kendini feda etme hadisesi Plutarkhos‘un anlatımıyla bize kadar ulaşmıştır. Roma İmparatorluğu‘ndaki iç savaş sırasında Ksanthos Antik Kenti, Brutus‘un birlikleri tarafından kuşatılmıştır. Korkunç ve kanlı bir savaştan sonra sadece 150 erkek ve birkaç kadın hayatta kalmıştır. Yine bir anka kuşu misali Ksanthos yeniden canlanmış ve eskisinden daha güçlü hale gelmiştir.
Hristiyanlık Dönemi ve Kentin Terk Edilişi
MS. 53-57 yılları arasında, St.Paulus misyonerlik seferine çıkmıştır ve Patara ile Myra kentlerini ziyaret etmiştir. Böylece, Likya bölgesi Hıristiyanlık dini ile tanışmıştır. Bölgenin bilinen ilk psikopos’u Olympos’lu Methodius’tur ve 312 yılında Patara’da idam edilmiştir. MÖ. 4.-7.yüzyıllarda, Bizans Döneminde, bölgede çok sayıda kilise inşaa edilmiştir ve manastır yerleşimleri başlamıştır.
MS 8-10. yüzyıllarda, Ksanthos halkı sürekli olarak Arapların akınlarına maruz kalmış ve sonunda şehri terk etmek zorunda kalmışlardır.
Antik kentte, MS. 2. yüzyıldan kalma bir tiyatro, Roma-Bizans caddesi ve cadde üzerinde yer alan Bizans Bazalikası, nekropolis, iki adet akropolis ve agora gibi yapılar bulunmaktadır.
ANITLAR VE ÖNEMLİ ESERLER
1 – Nereid Anıtı
Nereid Anıtı, MÖ. 4. yüzyılda, Ksanthos kenti ve Likya Bölgesi Ahameniş İmparatorluğu yönetimi altındayken yapılmış heykeltraş sanat eseridir. Anıtın, Likya’yı yöneten Ksanthos hanedanı Arbinas için bir mezar olarak yapıldığı düşünülmektedir.
Mezarın harap olmadan önce Bizans dönemine kadar ayakta kaldığı düşünülmektedir. Kalıntılar 1840’ların başında İngiliz gezgin Charles Fellows tarafından yeniden keşfedilmiştir. Daha sonra, Fellows kalıntıları British Museum‘a sevk ettirmiş. Ancak, burada, anıtın doğu cephesinin neye benzediğini gösterecek şekilde yeniden inşa edilmiştir. Ayrıca, Nereid Anıtı, Halikarnas’taki ünlü Mozole için ana ilham kaynağı olmuştur.
Xanthos’taki mezarların çoğu, büyük bir taş sütunun üzerindeki taş bir mezar odasından oluşan sütun mezarlardır. Ceset, taş yapının tepesine yerleştirilerek manzaranın üzerine çıkarılırdı. Mezarlar, MÖ 6. yüzyılın ortalarından 4. yüzyılın ortalarına kadar Likya hanedanlığında hüküm sürmüş kişilere aittir ve bölgedeki iktidarlarının sürekliliğini gösterir.
Tapınak benzeri mezarın doğu ve batı yüzlerinde dört, kuzey ve güney yüzlerinde ise altı sütun vardır. Ayrıca anıt, Atina Akropolü‘ndeki iyonik tapınaklardan esinlenerek yapılmıştır. Her bir ana sütun çifti arasında Nereidler de dahil olmak üzere birçok büyük bağımsız heykel vardır. Gösterişli dekoratif heykeller, Yunan ve Likya tarzı ile ikonografisinin bir karışımıdır.
2 – Harpyalar Anıtı
Anıt, Ksanthos kentinde bulunan bir sütun mezara ait mermer bir odadır. Pers Ahameniş İmparatorluğu döneminde inşa edilen ve yaklaşık MÖ 480-470 yıllarına tarihlenen oda, uzun bir sütunun tepesinde yer almakta ve kabartma olarak oyulmuş mermer panellerle süslenmiştir. Mezar İranlı bir prens ya da Ksanthos valisi; belki de Kybernis için inşa edilmiştir. Mermer oda Yunan Arkaik tarzında oyulmuştur. Anıt adını Harpya’lara benzeyen dört kanatlı kadın figürü oymasından almaktadır. Oyulmuş figürlerin kökenleri ve tasvir edilen sahnelerin anlamları belirsizdir. Likyalılar Yunan mitolojisinin büyük bir kısmını kendi kültürlerine katmışlardır ve bu sahneler Yunan tanrılarını temsil ediyor olabilir, ancak bunların bilinmeyen Likya tanrıları olması da mümkündür. Alternatif bir yoruma göre bu sahneler öbür dünyadaki yargılama sahnelerini ve Likya hükümdarlarına yakarış sahnelerini temsil etmektedir.,
Kabartmanın kuzey ve güney taraflarında sol ve sağ kenarlarda, kuş gövdeli kanatlı dişi yaratıklar (“Harpiler”) yer almaktadır. Kanatlı yaratıklar küçük çocuksu figürleri alıp götürmektedirler. Anıt adını bu figürlerden alır ve Harpya figürlerinin, ölülerin ruhlarını taşıyan sirenleri tasvir ediyor olabileceği düşünülmektedir.
Anıt üzerindeki oymaların orijinalinde parlak boyalı olduğu düşünülmektedir. Fellows’un anıtı keşfi sırasında, kabartmaların arka planlarında mavi boya kalıntıları bulunmuştur. Diğer kısımlarda da kırmızı boya izleri bulunmuştur.
Oymalar 19. yüzyılda arkeolog Charles Fellows tarafından mezardan çıkarılmış ve İngiltere’ye götürülmüştür. Günümüzde, kabartmaların kopyaları antik kentte sergilenmektedir.
3 – Payava Mezarı
Payava Mezarı, Likya dönemine ait uzun dikdörtgen planlı, bağımsız, beşik tonozlu bir taş lahittir ve Ksanthos’un en ünlü mezarlarından biridir. Ahameniş Pers İmparatorluğu döneminde, muhtemelen o dönemde Ksanthos kentinin yöneticisi olan Payava için MÖ 360 civarında inşa edilmiştir. Mezar Charles Fellows tarafından bulunarak Brisith Museum’a gönderilmiştir. Yazıtlarda adı geçen Payava sadece bu mezardan bilinmektedir. Mezar, taştan oyulmasına rağmen ahşap bir yapıyı kusursuz bir şekilde betimleyen tipik Likya tarzının özellikle başarılı bir örneğidir.
Mezar gört katlıdır ve üst üç katı British Museum’da sergilenmektedir. En alt katı ise Türkiye’dedir.
4 – Ksanthos Dikilitaşı
Üzerinde üç farklı dille yazılmış yazıtlar vardır. Likya’nın Pers Ahameniş İmparatorluğu’nun bir parçası olduğu dönemde dikilmiştir ve büyük olasılıkla M.Ö. 400’lere tarihlenmektedir. Dikilitaşın Ahameniş Likya’sının hanedan satraplarından birinin mezar taşı olduğu anlaşılmaktadır. Söz konusu hanedandan stelde bahsedilmektedir, ancak bahsedildiği birkaç yerde adı çoğunlukla silinmiştir: Kherei (Xerei) veya daha büyük olasılıkla selefi Kheriga (Xeriga, Yunanca Gergis) olabilir. Dikilitaş ya da sütunun tepesinde, Harpya Mezarı’na benzer bir şekilde, büyük olasılıkla Kheriga’ya ait bir mezar bulunmaktaydı. Tepesi büyük olasılıkla antik çağda meydana gelen bir deprem sırasında düşmüştür. Mezar, Kheriga’nın başarılarını anlatan kabartmalarla ve tepesinde duran bir hanedan heykeli ile süslenmiştir.
Bu üç dil Antik Yunanca, Likçe ve Milyanca’dır (son ikisi Anadolu dilleridir ve daha önce sırasıyla Likçe A ve Likçe B olarak bilinmekteydi). Erken dönem çalışmaları sırasında Likçe ya anlaşılamamış ya da bir dilin iki lehçesi olarak yorumlanmıştır. Stel, Likya diline ilişkin önemli bir arkeolojik buluntudur. Yazıtın genel içeriği şu şekildedir:
- Ölen kişinin dahil olduğu önemli olayları anlatan Likçe 250 satırlık tarihi bir bölüm.
- Yunanca, ölen kişiyi onurlandıran 12 satırlık bir epigram.
- Milyan’daki epigramın bir yorumudur. Sütun bir mezarın üzerine oturtulmuştur ve yazıt ölen kişiyi anmaktadır
Günümüzde İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmektedir.