Euripides kimdir sorusunun öncelikli yanıtı, onun son ve en önemli Yunan Tragedyacısı olmasıdır. Euripides, karakterlerinin ruhsal durumlarıyla yakından ilgilenmiş ve onları bir bütünlük içinde izleyiciye sunmuştur. Bu da ona büyük Yunan tragedyacıları arasında en çok eleştiri alan kişi olarak ün kazandırmıştır.
Euripides Kimdir?
Euripides, Aiskhylos‘un ölümünden çeyrek yüzyıl sonra, M.Ö. 480 yılı civarında doğmuştur. Büyük olasılıkla ünlü Salamis Savaşı ile tanınan Salamis Adası’nda doğmuştur. Sofokles’in çağdaşıydı; aralarında sadece 15 yaş fark vardı.
Çocukluğu ve kişisel yaşamı hakkında kesin olarak çok az şey bilinmektedir. Büyük Yunan tragedyacıları arasında yaşamı en az kayıt altına alınmış olanıdır. Tarihçiler onun çocukluğunu ve ailesinin sosyal statüsünü tartışsalar da, akademisyenler onun üç erkek çocuk babası olduğunu kesin olarak bilmektedirler.
Euripides’in kendisi de bir filozoftu. Protagoras gibi Sofistler ve Anaksagoras gibi doğa filozofları da dahil olmak üzere onlarla arkadaşlık etti. Eserlerinde sık sık topluma karşı dikkatli ve eleştirel olmuştur. Bu aynı dikkatli ve eleştirel bakış açısı muhtemelen onun söylencelere konu olan insan düşmanlığını geliştirdi.
Aiskhylos’u öldürdüğü söylenen düşen kaplumbağaya benzer şekilde onun da belki en ünlü efsanesi Euripides Mağarası’dır. Satyrus ve Philochorus’a göre burası onun eserlerini yazmak için inzivaya çekildiği yerdir.
Aslında Yunanistan’ın Salamis Adası’nın güney kıyısında, içinde onun adını taşıyan kil parçaları bulunan gerçek bir Euripides Mağarası vardır. Bunun gerçekten onun inzivaya çekildiği mağara olduğuna, hatta böyle bir mağaranın var olduğuna dair kesin bir kanıt yoktur.
Bir tiyatro yazarı olarak ünlüydü. Ancak kendi döneminde Aiskhylos ve Sofokles‘e göre daha az başarılı oldu. Yazdığı 90’dan fazla oyundan 18 ya da 19’u günümüze ulaşan Euripides, Şehir Dionysia Festivalinde yalnızca dört kez birincilik ödülüne layık görülmüştür. Sofokles ise yaklaşık 25 kez birincilik ödülüne layık görülmüştür.
Bu makalenin başlığına değinecek olursak, Euripides tam olarak son Yunan tragedyacısı değildir. Ancak Antik Yunan tiyatrosunun en çok tanınan üç tragedyacısından sonuncusudur. Hakkında kayda değer bir şey söylenen son tragedyacıdır. Onunla kapanan bu trajedi çağını hızla bir komedi çağı takip eder. Yunan komedisinin büyük bir kısmı tragedya temalarıyla alay eder. Hatta, kendinden önce gelen tragedyacılarla dalga geçer.
Euripides, hayatının sonuna doğru sert eleştirilerden ve çağdaşlarının değerini anlayamamasından rahatsız olarak, Atina’yı terk etmiştir. Makedonya kralının daveti üzerine Pella’ya gitmiştir. Makedonya kralı sanatın koruyucu olarak, o dönemde başka sanatçıları da ağırlamıştır. Euripides’in en ünlü eserlerinden biri olan Bakkhalar oyununu, Makedonya’da yazdığı bilinir. Ölümünden sonra, Sofokles’in, meslektaşını anmak için o yılki oyun gösterine oyuncuları matem kıyafetleri içerisinde çıkardığı söylenir. Atinalılar daha sonra Dionysos Tiyatrosu üzerinde, yazarı asık suratlı ve düşünceli gösteren bronz bir heykelini koymuşlardır.
Tragedyaları
- Alkestis (MÖ 438, ikinci ödül)
- Medea (MÖ 431, üçüncü ödül)
- Herakleidae (yak. MÖ 430)
- Hippolytus (MÖ 428, birinci ödül)ElE
- Andromakhe (yak. MÖ 425)
- Hekabe (yak. MÖ 424)
- Yakarıcılar (yak. MÖ 423)
- Elektra (yak. MÖ. 413)
- Herakles (yak. MÖ 416)
- Truvalı Kadınlar (MÖ 415, ikinci ödül)
- İphigenia Tauris’te (yak. MÖ 414)
- İon (yak. MÖ 414)
- Helen (MÖ 412)
- Fenikeli kadınlar (yak. MÖ 410)
- Orestes (MÖ 408)
- Bakkhalar (MÖ 405, ölümünden sonra, birinci ödül)
- İphigenia Avlis’de (MÖ 405)
- Kyklops (satirikon drama)
- Resos (tartışmalı)
Tartışmalı Bir Şahsiyet
Ne yazık ki Euripides, komedyenler arasında pek sevilen biri değildi. Ya da bakış açısına bağlı olarak belki de çok seviliyordu. Her halükarda komedyenlerin onun hakkında söyleyecek çok şeyi vardı.
Euripides sık sık eleştirilirdi, en ünlüsü de tragedyacıya yönelik esprilerinde sınır tanımayan komedyen Aristophanes’ti. Akademisyenler genellikle bunun Evripides’e karşı bir saygısızlığı göstermediğini belirtirler. Aristophanes, Euripides’in ölümünden sadece bir yıl sonra Şehir Dionysia’sında sahnelenen Kurbağalar adlı oyununda onunla alay etmiştir. Euripides’in -ve diğer büyük Yunan tragedyacılarının- ölümünü izleyen komedi çağı boyunca, onun yazım tarzı, (sözde) alt sınıftan yetişmesi, ahlakı ya da ahlaksızlığı ve çoğu zaman da kendi eleştirileri nedeniyle bol bol eleştirilmiştir.
Muhtemelen çağdaş düşünürlerle olan ilişkisinden dolayı, Euripides dine karşı sorgulayıcı ve iç gözlemci bir bakış açısıyla yazar. Günümüzde ateist bir yazar ve Yunan ateist tragedyacısı olarak tanınmaktadır. Birçok durumda Olimpos tanrılarını tamamen reddeder. Oyunlarında tanrılar, şairler ve oyun yazarları tarafından uzun zamandır onlara verilen saygıdan çok azıyla, önemsiz, hırçın menfaat araçları olarak görünürler. Euripides kayıp eseri Bellerophon’da “Eğer tanrılar utanç verici şeyler yapıyorsa, onlar tanrı değildir” diye yazar.
Euripides’in fikir ve tutumlarına yönelik eleştirilerin ötesinde, Aristophanes gibi eleştirmenler Euripides’in eserinin temelde kalıcı gücüne dikkat çekmişlerdir. Aristophanes’in Aiskhylos’u Kurbağalar’da “Benim şiirim benimle birlikte ölmedi,” der, “ama [Evripides’inki] öldükten sonra öldü.” Okur burada büyük ölçüde bir ironi görür -aslında Aristophanes bunun böyle algılanmasını istemiş bile olabilir.
Diğer Tragedyacılar ile Kıyaslandığında Euripides
Tüm Antik Yunan tragedyacıları arasında, ölümünden sonra Helenistik Dönem’de popülaritesinin artmasından da anlaşılacağı üzere, onun eserlerinin kalıcı olma gücünün daha yüksek olduğu iddia edilebilir. Euripides devlerin arasında yürümüştür. Kurbağalar’da bu durum Aristophanes’in Aiskhylos’a ayrıcalıklı muamelesi ile vurgulanır. Ancak Euripides’in benzersiz özelliklerinin çoğu, diğer tragedyacılarla karşı karşıya getirildiğinde ortaya çıkar. Nasıl Sofokles kendinden önceki Aiskhylos ile diyalog içinde daha iyi anlaşılıyorsa, Euripides de en iyi şekilde her ikisiyle birlikte değerlendirilir.
Aiskhylos da Prometheus Bound gibi eserlerinde açıkça görüldüğü gibi eleştiri ve isyanın doğasıyla ilgilenir. Edith Hamilton’ın onun hakkındaki incelemesinden ödünç alırsak, “askerin öfkesine” sahipti. Euripides, birçok yönden, Aiskhylos’un temalarını ve fikirlerini derinleştirir ve geliştirir. Aiskhylos, Euripides gibi vahşetin yasını tutmamıştır. Aiskhylos’un savaşın dehşetinden rahatsız olduğu ama onun gerekliliğine boyun eğdiği yerde, Euripides’in savaşı reddi sert ve ümitsizdir. Aiskhylos’un zamanın dinine karşı agnostik olduğu yerde, Evripides ateisttir.
Euripides yazmaya başladığında birçok hikâye çoktan yazılmıştır. Bu onu engellemez; ortak mitler üzerine söyleyecek daha çok şeyi vardır. Elektra oyunu, Sofokles’in aynı adlı oyununun yazımına yakın bir zamanda yazdığı bir oyundur. Ancak tarihleme zorlukları nedeniyle akademisyenler tam olarak ne kadar yakın olduğunu bilmemektedir. Elektra oyunu, aslında, Atreus Evi’nin kanlı döngüsüne yaptığı bir yorum ve eklemedir. Dahası hepsi de Atreus soyunun kronolojisinde yer alan üç eser daha yazmıştır. Bunlar, Iphigenia Aulis’te, Iphigenia Tauris’te ve Orestes’tir. Elektra, hem Sofokles’in hem de Euripides’in eserleri arasında bulunan tek eserdir.
Her iki oyun da paralel olay örgülerine sahiptir. Agamemnon’un öldürülmesinden sonra Elektra ve kardeşi Orestes babalarının intikamını almak için annelerini ve onun sevgilisini öldürmeyi planlarlar. Özellikle, Sofokles’in Elektra’sındaki ana karakter genellikle Orestes gibi görünür; Evripides’in oyununda ise açıkça Elektra’dır.
Nitekim Sofokles’in Elektra’sında annesine ve Aigisthos’a öldürücü darbeyi vuran Orestes’tir. Euripides’in Elektra’sında ise annesini öldüren Elektra’nın kendisidir.
Sofokles, Orestes ve Elektra’nın koro, tanrıların çok onurlu iradesi ve kader tarafından Klytemnestra ve sevgilisinin öldürülmesine doğru çekildiğini gösterir. “Kötü zamanlarda kötü şekillerde hareket etmeye zorlanırız” der Sofokles’in Elektra’sı.
Euripides’in Elektra’sı asla zorlanmaz, aksine her zaman güçlüdür. Euripides’in versiyonunda, Sofokles’in Elektra’sından şaşırtıcı bir ton değişikliğiyle, “Orestes bir adam öldüremez mi?” diye alay eder. Daha sonra açıkça, “Annemin öldürülmesini kendim üstleneceğim” der.
Kaderciliğe Karşı
Sofokles’in Elektra’sı sık sık babasının katledilmesiyle reddedilen ve intikamının alınmasıyla kazanılan onuru vurgular. Euripides’in anlatımında, Aigisthos’un Orestes tarafından öldürülmesinden sonra Elektra, sahte kralın kendisine ve ailesine yaşattığı acılar hakkında uzun bir konuşma yapar. İntikamdan ve onun yerine getirilmesinden bahseder. Ama onurdan ya da onun yeniden tesis edilmesinden pek bahsetmez.
Euripides’in Elektra’sı, Atreus Hanedanı’nın ilahi gücün etkisiyle acı çektiği fikrine daha az itibar eder.
Euripides trajedinin ilahi gerekçeleriyle ilgilenmez. O fani sonuçlarla ilgilenir. Diğer tragedyacılar dramı dış çatışmalarda bulurken, o karakterlerinin iç yaşamlarında buldu. Onun trajedisi genellikle insanın hatta kendinin eseridir, oysa diğer tragedyacıların oyunlarını amansız kaderin kendisi belirler.
Hippolitos, tıpkı Bakkhalar ve Medea‘da olduğu gibi, sıklıkla ilgilendiği hüzünlü dramın klasik bir örneğidir. Bu oyunlarda, karakterler kendilerini doğrudan uçuruma sürüklüyor gibidir. Onun Herakles’i, insanların eylemlerinden insanların kendilerinin değil, tanrıların sorumlu olabileceği inancıyla doğrudan diyalog kurar.
Herakles, karısını ve çocuklarını öldürmesine tanrıların neden olduğunu kabul etmeyi, üzerine gönderilen ve tam da bunu yapmasına neden olan açıkça ilahi deliliğe rağmen, kararlılıkla reddeder. Bunun yerine, nihai olarak ve tamamen kendisinin sorumlu olduğunu savunur. Tanrıların dönemin yazarları ve dindarları tarafından tanımlandıkları gibi var olabileceklerine dair genel kabul gören inancı tamamen reddeder. Euripides, acı çekenler kadar acıların sebebinin de insanlar olduğuna inanır ve bunun yasını tutar.
Trajediye Bakış Açısı
Trajediyi acı çekmenin asaletini ve kazanılan bilgeliğin tatminini keşfetmek için kullanan öncüllerinin aksine, Euripides bu büyük tartışmadan sıyrılıyor gibi görünmektedir. Bir kuyumcunun gözüyle, kader ve ona boyun eğme temalarını yeni bir ışık altında inceler ve insanlığın yaşadığı trajediyi araştırır. Seyirciye, insan acısının derinliğini, boyutunu ve onun yaratılmasındaki kendi sorumluluğumuzu gösterir.
Bu insani acı büyük dengeleyicidir. Euripides kölelerin, hatta savaş esirlerinin, Yunan hiyerarşisinin en altında yer alan herkesin acısını büyük bir ayrıntıyla ve eşit önemde işler. Onun eserlerine böylesine kalıcı bir güç veren de budur. Aiskhylos trajedisini bilgelik merceğinden, Sofokles soyluluk merceğinden süzer, ama Euripides trajedilerine yalnızca gerçek bir hüzünle bakar. İnsanların, insan olmaları nedeniyle, bu kadar derin acı çekmeleri ne kadar hazindir.
Kaynak için tıklayınız.
İlk Proto-Feminist Olabilir Mi?
Genellikle antik edebiyat eğitiminin temel taşlarından biri olarak kabul edilen Euripides, klasik Atina’nın tragedya yazarlarındandır. Aiskhylos ve Sofokles ile birlikte, önemli sayıda oyunu günümüze ulaşan üç antik Yunan trajedi yazarından biridir. Aristoteles onu “şairlerin en trajik olanı” olarak tanımlamıştır. Daha önce duyulmamış bir şekilde karakterlerinin iç yaşamlarına ve güdülerine odaklanmıştır. Bu, özellikle kadınlar da dahil olmak üzere toplumun tüm kurbanlarına gösterdiği sempati için geçerliydi. Euripides kuşkusuz kadınları eserlerinin merkezine yerleştiren ilk oyun yazarıydı. Ancak bunu yaparak Euripides’in bir ‘prototip feminist’ olarak kabul edilip edilemeyeceği ya da bu kadınların oyunlardaki betimlemelerinin bunu tamamen zayıflatıp zayıflatmadığı konusunda pek çok tartışma vardır.
İlk olarak Medea’yı ele alalım. Oyuna adını veren kadın kahraman, sadakatsiz kocası Jason’dan intikam almaya odaklanır. Böylece, Jason’ın yeni karısını ve kendi iki çocuğunu öldürdükten sonra Atina’da yeni bir hayata başlamak için kaçar. Medea kuşkusuz toplumsal beklentilere uymayı reddeden güçlü bir figürdür. Euripides onun aracılığıyla ataerkil bir toplumda kadın olmanın dezavantajlarını bir dereceye kadar sempatik bir şekilde irdeler. Bu nedenle, metin modern okuyucular tarafından sıklıkla proto-feminist olarak okunmuştur. Bunun aksine, Medea’nın barbar kimliği ve özellikle de evlat katili olması, 5. Yüzyıl Yunan seyircisini büyük ölçüde kızdırmıştır.
Euripides’in kadın karakterlerinin bu olumsuz algılanışı, Yunan seyircisinin Euripides’in Hippolytus mitine getirdiği ilk yorumda da yankı bulmuştur. Bu yorumda Afrodit, Phaedra’nın üvey oğlu Hippolytos’a aşık olmasına neden olur. Bunun korkunç sonuçları olacaktır. Euripides’in bu efsaneyi ilk olarak ‘Hippolytus Veiled’ adlı bir oyunda işlediğine inanılmaktadır. Bu versiyon artık kayıp olsa da, sahnede Hippolytus’a doğrudan teklifte bulunan ve Atinalı seyircilerin hiç hoşlanmadığı, utanmazca şehvet düşkünü bir Phaedra tasvir ettiğini biliyoruz.
Günümüze ulaşan ve sadece ‘Hippolytus’ başlığını taşıyan oyun, karakterlerin çok daha eşitlikçi ve psikolojik olarak karmaşık bir şekilde ele alınmasını sağlar. Oyunda, Phaedra takdire şayan bir şekilde şehvetini her zaman bastırmaya çalışır. Bununla birlikte, Hippolytus’un kendisine tecavüz ettiğini belirten bir intihar notu bırakarak onu haksız yere suçladığında, kısmen kendi itibarını korumak için, ama belki de daha önce kendisine ve cinsiyetine yaptığı hakaretlerin intikamını almak için bunu yaptığında, onun için herhangi bir acıma duygusunun kaybolduğu iddia edilebilir. Euripides’in Phaedra’ya ve onun talihsiz durumuna sempati mi uyandırmaya çalıştığı yoksa intikamıyla oyunda nihayetinde bir kötü karakter olarak mı değerlendirdiği tartışmalıdır.
Ancak Hekabe, Andromakhe ve Truvalı Kadınlara baktığımızda, savaşın kötülüklerinin kadınlar üzerinde nasıl ciddi bir etkisi olduğunu görürüz. ‘Ion’ adlı oyununda, Apollon tarafından tecavüze uğrayan ve skandalı örtbas etmek zorunda kalan Kreusa’yı sempatik bir şekilde tasvir eder. Bazıları Euripides’i tam anlamıyla bir feminist olarak nitelendirmenin zor olduğuna inansa da, hem o zamanki hem de şimdiki izleyiciler onun kadın karakterlerini ister kahraman ister kötü karakter olarak görsün, o yine de kadın duygularının karmaşıklığını yeni ve devrimci bir şekilde anlatmıştır.
Kaynak için tıklayınız.
Öte yandan, karakterleri sürekli her kötü şeyin kadınların başının altından çıktığını sıklıkla dile getirir. İki başarısız evlilik yaptığı bilinen Euripides’in bu yaklaşımını, antik yazarlar onun kadınları kötü gösterme eğilimini buna bağlarlar.
Oyun Tarzı
Euripides’in oyunları, bir karakterin uzun prolog yani ön konuşması ile başlar. Bu karakter, olayın başında olan bitenleri seyirci için özetler. Ayrıca, kullandığı karakter sayısı, diğer tragedya yazarlarına göre daha fazla olduğundan, koroyu daha az aktif şekilde kullanır. Diğer tragedya yazarlarının oyununda, koro aktif bir şekilde oyuna bağlıdır. Fakat, Euripides’in oyunlarında bağımsız bir şiir okumaya başlayabilirler.
Genellikle oyunlarının sonunda, bir tanrı theologeion yani sahnenin yukarısındaki bir balkondan sahneye girer. Ardından, karakterlerin geleceğine dair direktifler verir. Karakterler, onlar için biçilen rolleri kabul ederek oyun biter. Örneğin, Orestes oyununda, Orestes ve Pylades, Hermione’yi kaçırmışken, Elektra sarayı yakmak üzeredir. Hermione’nin babası ise ne yapacağını bilemez durumdadır. Balkondan sahneye giren tanrıça Thetis, hepsinin geleceğini anlatır. Bütün karakterler kaderlerini kabul ederek gerilim zirveye ulaştığında, tanrıçanın müdahalesi ile olay son bulur.
Mekanik bir aygıt yardımı ile “deus ex machina” sahneye indirdiği tanrı karakterleri ile çıkmaza giden kurguya pratik bir çözüm getirmesi, döneminin eleştirmenlerinin ağır yorumlarına sebep olmuştur. Çünkü onlara göre, Euripides, başarısız kurgularını, basit bir yöntem ile ört bas etmektedir.
Her durumda, daha fazla karakter kullanımı ile, olay örgüsünü karmaşıklaştırmasına rağmen, olayın gerçekliğini arttırmıştır. Karakterler, kaderlerinden bağımsız, kendi seçimlerinin sonuçlarına katlanan ve bunun farkında olan bireyler olmasına rağmen; oyunun sonunda onlar için biçilmiş kaderleri kolaylıkla kabul etmeleri ise ironiktir.