Antik Yunanistan’da Kadın Olmak, hayatının ev ile sınırlı olduğu bir dünya idi. Kadın ve erkek arasındaki ayrım çoğu alanda kalın bir çizgiyle çizilmişti. Gelin onların hayatını, arkeolojik ve tarihsel verileri kullanarak birlikte inceleyelim.
Diğer Yunan şehir devletlerinde olduğu gibi Atina toplumu da kabaca dört sınıftan oluşuyordu. Vatandaşlar, çiftçiler, tüccarlar ve köleler. Vatandaşlar en fazla ayrıcalığa sahipti ve şehir devletinin temsilcileri olarak görülüyorlardı. Bu makale ile Antik Yunan’daki özgür Atinalı kadınların yaşamına bakacağız. Onların hayatlarına dair kapsamlı bir resim elde etmeye çalışacağız. Bugünkü standartlarımıza göre diğer Yunan kadınlarından daha iyi bir hayatları var mıydı? Atina gerçekten de en medeni şehir devleti miydi? Bu sorular, Atinalı kadınlar hakkında şu anda bilinen bilgiler ışığında açıklanıp karşılaştırılarak yanıtlanacaktır.
Antik Atina’daki ünlü hetairalar için bakabilirsiniz: Miletli Aspasia ve Perikles: Antik Dünya Dedikoduları ve Phryne: Antik Yunanistan’ın Ünlü Eskortu ya da Neaira: Antik Kadının Adı Yok.
Arkeolojinin Önemi
Bugün akademisyen ve araştırmacıların Atina’daki kadınların yaşamlarını araştırmak için kullandıkları kaynakların çoğu ya arkeolojik bulgular ya da yazılı kayıtlardır. Sonuncusu edebi, siyasi ya da hukuki olabileceği için tür itibariyle büyük farklılıklar gösterebilir. Buna ek olarak, Atina’daki kadınlar taşlama ya da trajedilerin ortak konusuydu. Bu da onlarla ilgili zengin bir anlatı olduğu izlenimini verebilir. Ancak günümüze ulaşan tüm anlatılar bir erkeğin bakış açısından yazılmıştır. Bu nedenle akademisyenler, Antik Yunan’da Atinalı kadınlar hakkında gerçekten bir şey bilip bilmediğimizi sorgulamaktadır.
Örneğin bir tragedya, eğlence uğruna belirli özellikleri abartma eğiliminde olacaktır. Zaman zaman iyi bir kaynak olduğundan şüphe duyulabilir. Öte yandan, söylev şeklindeki hukuki metinler, Atina’nın toplumsal cinsiyet ve aileye bakışına dair bir fikir verir. Çünkü bu metinlerin çoğu mirasla ilgilidir. Arkeoloji, tarihsel gerçekliğe daha yakın bir resim elde etme umuduyla nesneleri literatürle birleştirebilir. Böylece, yapılan arkeolojik keşifler aracılığıyla yazıya dayalı anlayışa katkıda bulunabilir.Doğumda Ölüm Oranları Yüksekti…
Atina’da yaşayan bir ailede bir kız bebek dünyaya geldikten sonra, ailesi çocuğun sağlıklı olması ve hayatta kalması için dua ederdi. Bebeğin hayatta kalması çok önemliydi çünkü bebeklerin %25’i doğumdan kısa bir süre sonra ölüyordu. Bebeğin sağlığı da aynı derecede önemliydi çünkü Atinalılar da tıpkı Spartalılar gibi bebek cinayeti uygularlardı. Yani, sağlıksız ya da ailenin isteklerine uygun olmayan çocuklarını öldürürlerdi. Tarihçiler, çoğu aile topraklarını ve servetlerini miras bırakabilecek en az bir sağlıklı erkek çocuğa sahip olmayı tercih ettiğini düşünüyorlar. Dolayısıyla, kız çocuklarının cinsiyetleri nedeniyle bebek öldürme riskinin daha yüksek olduğuna inanıyorlar. Cenaze törenleri açısından, günümüze ulaşan mezar taşlarına göre, kız çocuklarının da erkek çocuklarla aynı şekilde anıldığı görülmektedir.
Bebeklerin doğumundan sonra düzenlenen pek çok tören, onların hayatta kalmasının Atina toplumu için ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Bir bebeğe doğumdan on gün sonra isim verilirdi. Bu ilk kutlamaydı. Süreci beş, yedi ve kırk gün sonra diğer üç tören takip ederdi. Bu noktaya kadar bu kutlamalar her iki cinsiyet için de aynı şekilde düzenleniyordu. Ancak büyüdükçe erkek çocuklar lehine farklılaşacaktı.
Kız Çocuklarının Eğitimi Şehirden Şehire Değişirdi
Spartalı kadınlar okuryazardılar. Ayrıca, Antik Yunan standartlarına göre takdire şayan bir eğitim alırlardı. Öte yandan, Atinalı kadınlar için durum böyle değildi. Herhangi bir resmi eğitim almıyorlardı çünkü eğitim sadece erkek çocuklara odaklanmıştı. Erkek çocuklar Atina şehir devletinin siyasi ve askeri yaşamında rol oynamak üzere eğitiliyorlardı. Bu nedenle, kızların ve kadınların eğitimi yararsız olarak görülüyordu.
Kız çocuklarına örgün eğitim yerine ailenin diğer kadınları tarafından temel ve ev odaklı beceriler öğretilirdi. Kızlar bir evin nasıl yönetileceğini ve bakılacağını, hizmetçilerin ve kölelerin nasıl idare edileceğini öğrenirlerdi. Bu sadece varlıklı aileler için geçerliydi. Ayrıca, kıyafetlerin nasıl dokunacağını ve dikileceğini, yemek pişirmeyi ve çocuk yetiştirmeyi öğrenirlerdi. Gayri resmi ve ev merkezli eğitim, Atinalı kadınların hayatlarının büyük olasılıkla ev etrafında döneceği anlamına geliyordu. Kısacası, diğer etkinliklere çok az zaman kalacaktı.
Evlilik Çağı
Kızların evlenme yaşına on dört yaşında ulaştığına inanılırdı. İlginçtir ki, evlenme yaşı bir olgunluk işareti olarak görülürdü. Bir kız bu yaşa gelmeden ölürse, ailesi onun olgunluğa erişememesinin yasını tutardı. Hatta ölen kızlar gelin olarak betimlenirdi. Antik Yunanlılar için evlilik ve olgunluk arasındaki bağın ne kadar sıkı olduğunu göstermektedir.
Bu durum, kadınların rolünün evlenmek ve çocuk sahibi olmak olduğunu belirten tarihsel anlatılarla da desteklenmektedir. Ailenin devamını sağlamak ebeveynlerin, özellikle de babaların başlıca kaygısıydı çünkü aile servetinin yok olmasını istemezlerdi. Miraslarını güvence altına almak için on dört yaşındaki kızlar, genellikle babaları ya da başka bir erkek akrabaları tarafından seçilen yaşlı erkeklerle evlendirilirdi. Böylece kızlar kocalarını seçemez ya da bu konuda herhangi bir etkileri olmazdı.
Hukuk, Siyaset Gibi Alanlarda Kadın
Yasal olarak, Atinalı kadınlar sadece erkekler tarafından temsil edilebilirdi. Bu kişiler ya kocaları ya da başka bir erkek akrabaları olurdu. Dolayısıyla, çoğu durumda kadınların böyle bir erkeğin vesayeti altında olması gerekiyordu. Vesayet, söz konusu kadını herhangi bir şekilde ilgilendiren yasal bir sorun ortaya çıktığında, erkek vasinin onun çıkarlarını temsil edeceği ve süreçle ilgileneceği anlamına geliyordu. Teoride bu faydalı gibi görüyordu. Fakat, pratikte, kadınları, erkek aile üyelerine yasal olarak bağımlı olacakları savunmasız bir konuma sokuyordu. Dahası, kadınları vasinin yasal istismarından koruyacak herhangi bir yasal prosedür de mevcut değildi. Kısacası, kadını doğru bir şekilde temsil etmeyi sağlamanın hiçbir yolu olmadığı anlamına geliyordu.
Mevcut standartlar açısından zaten sorunlu bu senaryo zaten sorunluydu. Ek olarak, Antik Yunan’da özellikle siyasi ve hukuki konularda bir kadına asla hitap edilmemesi gerektiği düşünülürdü. Kadın sadece başka bir erkekle (örneğin Sokrates’in kızı) olan ilişkisi üzerinden tanımlanır ve anılırdı. Dahası, böyle bir durumda kadınlara hitap etmek, söz konusu kadınların saygıdeğer olmadığı anlamına gelirdi. Çünkü saygıdeğer bir kadın mümkün olduğunca görünmez olmalıydı.
Atina, tıpkı Antik Yunan’ın diğer şehir devletleri gibi, kadın ve erkek arasındaki ayrım ideolojisine güçlü bir şekilde inanıyordu. Atinalı kadınlar evlerinde otururken, erkekler kamusal hayata katılıyordu. Evin sınırları Atinalı kadınların özel alanıyken, evin dışı erkeklere ayrılmıştı. Aslında, Atinalı bir kadın saygınlığını ancak yanında bir erkek, tercihen bir yurttaş ve ailesinden biri olduğu takdirde koruyabilirdi. Zira köleler ya da hizmetçiler bu kriterlere uymazdı.
Kadınlar Çalışabilir Miydi?
Size çizilen sınırlar içinde kalmak saygınlık ve uygunluk demekti. Elbette, varlıklı kadınlar bu standarda uyabilir ve iyi imajlarını korumak ve saygın vatandaşlar olarak görünmek için evlerinde kalabilirlerdi. Ancak bu yoksul kadınlar için mümkün değildi. Çünkü gerekli işleri yerine getirmek için şehirde dolaşmak zorundaydılar. Cinsiyete özgü etkinlikleri ayırmak ve yaratmak toplumsal yaşamın o kadar önemli bir noktasıydı ki, Aristoteles bile yoksul kadınların dışarı çıkmak zorunda kalmamalarını sağlamanın mümkün olup olmadığını sorgulamıştır.
Atinalı kadınlar için ekonomik hayatta başarılı olmak zordu. Çünkü bu alan, her şeyden önce, genellikle izin verilen hane sınırlarının dışındaydı. Hatta bazı kanıtlar, bir kadının bir sözleşmeden ne kadar gelir elde edebileceğini kısıtlayan bir yasaya işaret etmektedir. Öte yandan, bazı tarihsel örnekler Atinalı kadınların yasada öngörülene rağmen daha fazla gelir elde ettiklerini göstermektedir. Bu da tarihçilerin bu yasanın tüm kadınlar için geçerli olup olmadığını ya da kriterlerde istisnalar olup olmadığını sorgulamasına yol açmaktadır.
Bununla birlikte, gelirle ilgili katı bir yasa olmadığını varsayarsak, Atina yasaları kadınların büyük miktarlarda para harcamasını da yasaklıyordu. Bu son yasa, evlendiklerinde kadınlara evlilikleri boyunca masraflarını karşılayacak oldukça yüklü çeyizler verilmesiyle bağlantılı olmalıdır. Dolayısıyla, Antik Yunan’da Atinalı kadınların etkisi genellikle sahip oldukları gelirle ilişkiliydi. Kocalarının gelirine oranla çeyizleri ne kadar büyükse, evdeki söz hakları da o kadar büyük oluyordu. Dahası, kadınların çalışıp kendileri için daha büyük bir gelir elde etmeleri de alışılmadık bir durum değildi. Aynı zamanda, bazıları tüccar bile oluyordu. Atina yasaları, cinsiyetleri ne olursa olsun tüccarların eleştirilmesine izin vermiyordu.
Dini Faaliyetlerde Kadın Olmak
Neyse ki kadınlar dini faaliyetler söz konusu olduğunda tamamen kısıtlanmamışlardı. Hemcinsleriyle bir araya gelebiliyor ve kısıtlama olmaksızın etkinliklere katılabiliyorlardı. Din, kamusal yaşamın büyük bir bölümünü oluşturduğu için bu çok önemliydi. Dahası, kadınlara hayatları için başka bir seçenek sunarak, itibarsız görülme korkusu olmadan evlerinin sınırlarından çıkmalarına imkan veriyordu.
Merkezi bir dini kült Atina’nın koruyucusu Athena Polias’ın kültüydü. Kısmen tanrının kendisinin de bir kadın olması nedeniyle kadınlar bu kültte kilit bir rol oynamıştır. Kültün prestiji nedeniyle, Athena rahibeliği Antik Atina’da son derece önemli bir konumdu. Sembolik öneminin yanı sıra, bu pozisyon siyasi nüfuz da getiriyordu. Atinalı kadınların şehrin siyasi hayatına katılabilmesinin birkaç yolundan biriydi.
Sonuç
Genel olarak, Antik Yunan’da Atinalı kadınların yaşamı kısıtlıydı. Hayatları, neredeyse sadece evleriyle sınırlı gibi görünmektedir. Ancak, özellikle kadın bakış açısıyla yazılmış kaynakların eksikliği nedeniyle, yaşamları hakkında ne düşündüklerini ve içinde bulundukları koşulları nasıl algıladıklarını tam olarak bilemiyoruz.
Kaynak için tıklayınız.