Anadolu Perileri, aslında Yunan Mitolojisindeki kurmaca karakterlerdir. Ancak bu perilerin öykülerini incelediğimizde, modern kadının bile çıkarabileceği bazı dersler mevcuttur.
Bugün İznik olarak bildiğimiz yerde beldeye adını veren Nikaia adında bir peri yaşardı.
Bu peri kendisini Artemis’e adamış bir avcıydı; fakat bir gün Eros durduk yere Hymnos adında genç bir çobanı periye aşık etmişti. Hymnos, Nikaia’dan karşılık bulamayınca kızın av malzemelerini çaldı. Kısa süre sonra Nikaia adamı bulunca Hymnos, aşk acısını daha fazla kaldırmayacağı gerekçesi ile kendisini öldürmesi için kıza yalvardı. Nikaia adamın dileğini yerine getirdi. Tahmin edileceği üzere vahşi eylemi aşk tanrıçası Afrodit’i öfkelendirmesi için yeterliydi.
Tanrıça, Nikaia’dan intikam almak için şarap tanrısı Dionysos’u kıza aşık etti. Dionysos Eros’un okları ile vurulduktan kısa süre sonra kızı gölde yıkanırken gördü ve sırılsıklam ona aşık oldu. Nikaia’yı baştan çıkarmaya çalışsa da başarılı olmadı ve bu yüzden kızın su içtiği kaynağı, şaraba dönüştürdü. Ne içtiğini anlamayan Nikaia körkütük sarhoş olduktan sonra Dionysos’un tecavüzüne uğradı. Kendine geldiğinde suçlunun kim olduğunu anlayamadı ama çoktan hamile kalmıştı. Aylar sonra Telete adını verdiği bir oğlan doğurdu. Doğumundan sonra yaşadığı depresyon ile kendisini asmaya kalktı ama başarısız oldu. Bir daha Artemis’e tapınamayacağı için perişan halde dağ bayır dolaşmaya başladı ve tıpkı kendisi gibi aynı kaderi paylaşan Aura ile karşılaştı.
Bir zamanlar Aura isimli bir peri kayalık Dindymon‘un [Murat Dağı] eteklerinde avlanırdı. Bu kız henüz aşkla tanışmamıştı. Tıpkı Artemis gibi savaşçı olmayan genç kızların arkadaşlığından uzak dururdu. Aşk tanrıçası Afrodit’ten habersiz erkek gibi bir kızdı. Yaşıtlarından daha uzun boyluydu. Avlanırken sık sık vahşi ayıları yere serer, çevik mızrağını dişi aslanlara doğru fırlatırdı; ama ne yaban tavşan avlamazdı. Vahşi hayvanlar için ölümcül olan mızrakları ile alaca sadağını sadece tepelerde gezinen yırtıcı aslan gruplarını vurmak için taşırdı. Adı da marifetleri gibiydi, Rüzgâr kızı Aura. Hızlı koşar, yayla rüzgârlarına ayak uydururdu.
Bir gün Aura Artemis’le birlikte ava çıkmıştı. Ava çıkan grup öğle sıcağından bunalınca yüzmek için mola verdi. Aura daha sonra Artemis’le dalga geçerek kendi göğüslerinin Artemis’inkilerden daha güzel olduğunu, çünkü kendisininkilerin bir erkeğinki gibi küçük ve yuvarlak, Artemis’inkilerin ise bir kadınınki gibi iri ve şehvetli olduğunu belirtti ve bu yüzden Artemis’in sözüm ona “iffetini” küçümsedi. Duyduklarına öfkelenen Artemis intikam almak için yanıp tutuştu ve Dionysos’u, Eros’un yardımı ile Aura’ya aşık etti.
Aşktan deli divane olan Dionysos, Aura’yı baştan çıkaramayacağını anladı. Bu yüzden gizlice kıza şarap içirip sarhoş etti, sonra ırzına geçti. Aura uyandığında bekaretini yitirdiğini anladı ama kimin yaptığını anlayamadı. Aradan aylar geçti ve zorlu bir doğum ile ikiz oğlan çocukları doğurdu. Ancak Aura çocuklarından nefret ediyordu ve onları öldürmesi için bir aslana verdi. Nafile! Aslan, çocuklara zarar vermeyince kadın sinirle çocuklarından birini tepeden aşağı fırlattı. İkincisini de fırlatacakken, Artemis araya girdi ve çocuğu kurtardı. Ardından emzirmesi için yeni doğum yapmış Nikaia’ya verdi. Ama Aura Nikaia’nın aksine yaşadığı depresyonu kaldıramadı ve kendini Sakarya Irmağı’nın akıntılarında boğdu.
Anadolu’nun bu iki perisi avcıdır ama ya Artemis ya da Afrodit tarafından cezalandırılırlar. Sebepleri gülünçtür. Artemis ve Afrodit kadınların yıllarca içinden çıkamadığı büyük ikilemi gündeme getirir: güçlü bir kadın olmak için aşkı reddetmek mi lazımdır ya da aşka meydan okumak aptallık mıdır?
Afrodit aşkı reddeden her kadına öfkelidir. Artemis ise aşkı kabul eden, bireyselliği elden bırakan her kadına öfkelidir. Mutlaka bu mitleri anlatıldıkları dönemle birlikte incelemek gerekir. Ama günümüzden bir bakış açısı ile baktığımızda kadınların kimlik bunalımlarına dair izler görmek mümkündür. Daha da önemlisi hangi tanrıça tarafından ihanete uğrayacağını bilemez kadın ve bu bilinmezlikte erkek denkleme girdiğinde olaylar geri dönüşü olmayan bir şekilde kötüleşir.
Bugün İznik Gölü’ne baktığınızda ya da Murat Dağı’nı yoldan geçerken seyre daldığınızda Aura ve Nikaia’yı anımsayın ve onların sesine kulak verin.