Aiskhylos Kimdir diye soracak olursanız, onun Yunan tragedyacılarının ilk temsilcisi olduğunu bilmelisiniz. Antik Yunanistan’da Klasik Dönem’de yaşamış ve büyük bir askeri kargaşa dönemine tanıklık etmiştir. Dahi bir oyun yazarı olmasının yanı sıra, en ünlü çarpışmalarından bazıları da dahil olmak üzere Pers Savaşları’nın onurlu bir gazisiydi.
Hayatı ve Ölümü
Aiskhylos M.Ö. 525 yılında Eleusis Gizemleri‘nin ünlü mekânı Eleusis’te doğdu. Tragedyayı saygın bir şiir türü olarak popülerleştirmesiyle tanınan yazardır. Aiskhylos, M.Ö. 455 yılında yaşama veda ettiğinde tragedya türünü yaygınlaştırmıştır. Şehir Dionysia‘sında birinciliği Sofokles‘e kaptırdıktan sonra muhtemelen mesleki bir anlaşmazlık nedeniyle kendi isteğiyle sürgüne gittiği Sicilya’nın Gela kentinde öldü.
Denilebilir ki, tragedyanın babası olan kendisinden daha az tecrübeli birine karşı kaybettiği için haklıydı. Tragedya yazımına yaptığı katkılardan sonra, neden Sicilya’daki uğrak mekânına çekilecek kadar kızgın hissettiği anlaşılabilir.
Aiskhylos’un ölümüyle ilgili herkesçe bilinen bir hikâye vardır. Belki de bizzat şairin hatırlanmak isteyeceği bir hikâye değildir. Aiskhylos genç bir adamken, bir kahin kafatasına düşen bir cismin çarpması sonucu öleceği kehanetinde bulunmuştur. Rivayete göre bu olay, Aiskhylos altmış yedi yaşındayken ve Gela ülkesini ziyaret ederken gerçekleşmiştir.
Akdeniz’in bazı kuş türleri kaplumbağa yer. Ancak, kabuklarını kırıp içlerini açmak için onları oldukça yüksekten atmaları gerekir. Efsaneye göre tragedyanın büyük babasını öldüren şey düşen bir kaplumbağaydı -muhtemelen büyük bir kuş onun kel kafasını öğle yemeğini düşürebileceği düz bir kaya zannettiği için. Ancak ölümüyle ilgili efsanenin eğlenceli olduğu doğru olsa da, Aiskhylos’un hatırlanmak için çok başka yönleri vardır.
Tragedya’ya Katkısı
Aiskhylos’un trajedi oyununa belki de en önemli katkısı ikinci aktörü eklemesidir. Daha önce Yunanistan’da bir tiyatro oyuncusu sadece koro ile diyalog kurabiliyordu. Bu da birçok oyunun koronun ara sıra araya girdiği uzun, karmaşık monologlar halinde daha kolay anlaşılabileceği anlamına geliyordu. Aiskhylos başka bir oyuncu ekleyerek sahnedeki kişiler arası gerilimi artırmıştır. Birden fazla karakter tarafından yönlendirilen olay örgüsü olasılıklarını ortaya çıkarmıştır.
Tiyatro araçlarını kullanma konusunda da yaratıcıydı. “Ekkyklema” ve “mekane” gibi sahne aletlerinin ilk kullanımları ona atfedilir. Ekkyklema, dramatik etki yaratmak amacıyla “cesetleri” sahneye taşımak için kullanılan tekerlekli bir araçtır. Öte yadan, mekane ise Medea‘nın Güneş Arabası’yla uçuş sahnesinde olduğu gibi olağanüstü sahnelerde oyuncuları havaya kaldırmak için kullanılan vinç benzeri bir makinedir. Aiskhylos’un ardından bu aletlerin kullanımı sıradan ve geleneksel hale gelmiştir.
Yaşadıklarının Oyunları Üzerinde Etkisi
Aiskhylos her iki Pers Savaşı’nda da görev almıştır. Ayrıca, birçok meydan savaşında gazi olmuştur. Yani, hem Marathon hem de Salamis Savaşları‘nda savaşmış ve kardeşi Marathon Savaşı’nda hayatını kaybetmiştir. Akademisyenler, Aiskhylos’un kendisinin de bu savaşta yaralanmış olabileceğine inanmaktadır. Bu, mezar taşında belirtilen tek savaştır.
Mezar kitabesinde şöyle yazar:
Yaşamak için ne güzel bir yol. Aiskhylos büyük bir umutsuzluk ve dolayısıyla büyük bir gerginlik döneminde yaşamıştır. O dönemde insanlar gerçekten kahraman olabilir, destansı başarılara imza atabilirdi. Aiskhylos’un yaşadığı dönemde insanlar kaybetmeleri gereken savaşları her şeye rağmen kazanıyorlardı. Yine de bunu yapmak için birçok insanı öldürdükleri ve korkunç, kanlı şeyler yaptıkları da doğruydu. Büyük acıların yaşandığı bir dönemdi ama aynı zamanda orantılı olarak umut da vardı.
Aiskhylos’un yazdığı hiçbir oyun yoktur ki kuru bir çöl gibi kasvetli olmasın. Aiskhylos, askerlik deneyimiyle hayatı amansızca şekillenmiş bir yazardı ve oyunlarını da asker gibi yazardı. Diğer tragedyacılar, seyircinin kederi hissetmesini, karakterlerle birlikte ağlamasını sağlamak için yazmışlardır. Aiskhylos sadece gözyaşlarının ardından gelen boşluğu ve belki de bu boşluktan mücadele ederek çıkan isyankâr umut duygusunu vermek için yazıyor gibidir.
Özetle, oyunları her ne pahasına olursa olsun yerine getirilen ahlaki görevleri ve insani dehşetlere rağmen yaşanan hayatı anlatan acımasız hikayelerdir. Bu durum Persler, Oresteia üçlemesi ve Zincire Vurulmuş Prometheus gibi oyunlarda açıkça görülmektedir. Bu senaryolarda, karakterler sert darbeler alır ve onlar için dünyada çok az iyi şey vardır. Hayatta yalnızca gerçekler vardır ve bu gerçekler her karaktere kendi çektiği derin acıları getirir. Ama yine de pes etmezler.
Persler Oyunu
Tüm bu trajik acılar onun eserlerinde yer alır. En tanınmış eserlerinden biri olan Persler, Darius‘un oğlu Kral Xerxes‘in Salamis Savaşı’nda Yunanlılara yenilmesini öncelikle annesinin gözünden ele alan bir oyundur. Büyük Dionysia‘da M.Ö. 472’de, Yunanlıların Perslere karşı kazandığı yıkıcı zaferin üzerinden henüz on yıl bile geçmeden prömiyeri yapılmıştır. Burada Aiskhylos’un kendisinin de Salamis Savaşı’nda savaştığı gerçeği hatırlatılmalıdır.
Bu tür antik eserlerde yazarın niyetini belirlemek zor olsa da, Persler oyunu uzun zamandır mağlup Perslere sempati duyan bir eser olarak kabul görmektedir. Gerçekten de, Xerxes’in ve annesi Kraliçe Atossa’nın ağıtlarının o kadar dokunaklı -kültürü veya coğrafyayı aşan bir şekilde çok insani- olduğu zamanlar vardır ki, bir seyirci için bunların galip ve mağlup arasındaki uçurumu kapamaktan başka bir şey yapmak amacıyla yazıldığını hayal etmek zordur.
Perslere karşı sempati duyduğu ya da Perslerden kurtuldukları için sevinçli olduğunu ileri süren iki farklı görüş vardır – aslında, akademisyenlerin Aiskhylos hakkında ne kadar az şey bildiklerini düşünürsek, her ikisi için de daha sağlam bir argüman olduğu kesindir. Aiskhylos hem umut hem de ıstırap dolu bir dönemde yaşadı ve özünde bir askerdi. Yunanlıların kurtuluşuna ve büyük zaferlerine sevinmesi, bunu yoldaşlarıyla birlikte kutlaması ve sahnede anması düşünülemez değildir. Ayrıca Aiskhylos’un, savaşta kan dökmenin ve ezici yenilgiler yaşamanın nasıl bir şey olduğunu bilen bir asker olarak Perslere sempati duyması da muhtemeldir.
Agammemnon Oyunu
“Savaş cehennemdir” şairlerin retoriğidir. Agamemnon‘da Klytemnestra Troya’nın düştüğünü öğrendikten sonra uzun bir konuşma yapar. Daha önce özgür olan halkın köle boyunduruğu altına girdiğini ve annelerin, çocukların ve kız kardeşlerin ölen ailelerinin cesetlerine sarılıp ağladıklarını anlatır. Burada Troyalılar da tıpkı Persler gibi acınacak haldedir.
Yine de, kasvetli havaya rağmen, Aiskhylos gururu ve azmi vurgular.
Zincire Vurulmuş Prometheus Oyunu
Zincire Vurulmuş Prometheus’ta Prometheus, Aiskhylos’un oyunlarındaki insanlığın timsalidir: sonsuza dek direnir, sonsuza dek varlığını korur; en karanlık anında bile, rakibi onu yenmeye çalışırken asla pes etmez. Oyunun birçok noktasında, savaş alanında dizleri kilitli, kaderini reddetmeden duran bir askeri andırır. O halde asker-şairin ve külliyatının tezi budur. Zorluklar ne olursa olsun, direnmek her zaman yalnızca sizin seçiminizdir.
Aiskhylos hayatın çirkin gerçeklerine sırtını dönecek ya da onları süsleyecek bir şair değildi. Korkuları yumuşatmak ya da daha kolay yutulur hale getirmek istemiyordu. Aslında bu, Aiskhylos’un inandığı şeyin ana temasıydı. O esas olarak acı ve acının ardından mücadeleyle ortaya çıkan mükafat ile ilgileniyordu: bilgelik ve yapılması gerekeni yapmanın verdiği tatmin.