Yunan Mitolojisi Arakne, ölümlü bir insan olmasına rağmen, Tanrıça Athena ile boy ölçüşmeye kalktığı için örümceğe dönüştürülmüştür. Onun hikayesinin izini İzmir Tire’de sürebilirsiniz.
Çeşitli bitki ve hayvanların köken hikayelerinin çoğunda olduğu gibi, ilk örümcek aslında bir insandı. Adı Yunanca ‘örümcek’ anlamına gelen Arakne idi. İlginç olan, efsanenin aynı zamanda bir fabl gibi anlatılmasıdır; izleyicilere ahlaki değerleri ya da davranışları ve bunların sonuçlarını öğretmeyi amaçlayan alegorik bir öyküdür.
Peki, Arakne kimdi ve nasıl bir örümceğe dönüştü?
Arakne, Idmon adında ünlü bir tekstil ustasının kızı olan genç bir Lidyalı kadındı. Küçük bir kızken dokuma yapmayı öğrenmiş ve acemiyken bile yeteneği hemen ortaya çıkmıştı. Büyüdükçe, yıllarca zanaatı üzerinde çalışmaya ve pratik yapmaya devam etti.
Ünü tüm ülkeye yayıldı ve birçok kişi onu dokumasını izlemeye geldi. O kadar yetenekli ve kendini işine adamış bir dokumacıydı hatta keteni icat etti. Öylesine iyi dokuyordu ki, kumaşlarının üzerindeki resimler o kadar mükemmeldi ki! İnsanlar onların gerçek olduğunu düşünüyordu.
Dokumalarına gösterilen tüm ilgi, şöhret ve hayranlık onun gururunu öyle bir noktaya getirdi ki kibirlendi. Seyirciler onun yeteneğinin ilahi olduğunu ve tanrıların, özellikle de dokuma tanrıçası Athena’nın bir armağanı olduğunu söylediklerinde, bu düşünceyle alay etti.
“Benim yeteneğim tanrılardan ya da Athena’dan gelmiyor.”
Kalabalık dehşet içinde soluk soluğa kaldı. Çünkü tanrıların karşısında küstahlık yapmak genellikle onların gazabına uğramalarına neden olurdu. Hayranlarından biri onu sözünü geri almaya davet etti.
“Athena’dan küstahlığını affetmesini iste,” dedi hayranı, “o zaman seni bağışlayabilir.”
Ama Arakne bunu kabul etmedi.
“Neden ondan af dileyeyim ki?” diye meydan okudu. “Ben ondan bile daha iyi bir dokumacıyım. Eğer ben daha iyiysem, benim yeteneğim nasıl onun hediyesi olabilir?”
O anda parlak bir ışık belirdi ve Athena onun ve seyircilerin önünde belirdi.
“Bunları yüzüme karşı söyleyecek misin kızım?” diye sordu kıza.
Arakne başını salladı. “Söyleyeceğim tanrıça. Ve eğer istersen sözlerimi eylemlerimle de kanıtlayacağım! Bir dokuma yarışması yapabiliriz!”
Athena meydan okumayı kabul etti. Tanrıça ve ölümlü dokumaya oturdular. Bu harikulade gösteriyi izlemek için giderek daha fazla insan toplandı. Dokuma işi günlerce devam etti. Sonunda hem Arakne hem de Athena üzerinde tanrıların sahneleri olan bir duvar halısı yaptılar.
Athena’nın halısı ölümlü gözlerin şimdiye kadar gördüğü en mükemmel şeydi. Bir tanrıça olarak, kullandığı iplik dünyanın kendi dokusundan geliyordu. Olimpos Dağı’ndaki tanrıları tüm ihtişamlarıyla tasvir etmişti. Her biri kahramanca işler yaparken görkemli bir şekilde gösterilmişti. O kadar gerçekçiydiler ki bulutlar ve gökyüzü bile üç boyutlu ve mükemmel renklerle görünüyordu. Hiç kimse Arakne’nin bu kadar kusursuz bir eserin üstesinden gelebileceğine inanmıyordu.
Ama Arakne kendinden emin bir şekilde kendi duvar halısını açtı. Ardından bir telaşla Athena’nınkinin üzerine düşmesine izin verdi.
İnsanlar tekrar nefes nefese kaldılar çünkü gözlerine inanamıyorlardı. Dokuma ilahiydi. Athena, ölümlü iplikler kullanmış olmasına rağmen, sahnelerinin canlı, gerçekçi ve güçlü olduğunu görünce şaşırdı. Arakne de tanrıları zarif desenlerle birbirinden ayrılmış dört farklı sahnede tasvir etmişti.
Ama arada büyük bir fark vardı.
Arakne’nin tanrılarında ne ihtişam, ne erdem, ne de nezaket vardı. Betimlemeyi seçtiği sahneler, tanrıların en sevimsiz, en sarhoş, ölümlülere karşı en kötü davrandıkları sahnelerdi (alternatif olarak Zeus’u ve onun çapkınlıklarını betimlediği söylenir). Üstüne üstlük, duvar halısı Athena’nın tanrısal gözleri için bile kusursuzdu. Tasvir ettiği sahnelerin ayrıntıları ve karmaşıklığı da Athena’nınkinden çok daha üstündü. Bu yüzden Arakne’nin dokuması ikisi arasında daha iyiydi.
Bu Athena’yı şaşırttı ve öfkelendirdi. Ölümlü bir kız sadece ondan daha iyi olmakla kalmamış, aynı zamanda tanrıları ve onların kusurlarını herkesin görebileceği şekilde dile getirmeye cüret etmişti! Böyle bir hakaret hoş görülemezdi. Athena büyük ve korkunç bir öfkeyle duvar halısını parçalara ayırdı. Ardından dokuma tezgâhını parçaladı ve kızı herkesin önünde lanetleyerek üç kez dövdü.
Arakne şok olmuş, utanmış ve çaresizlik içinde kaçtı. Olanlara dayanamadı ve kendini bir ağaca astı. İşte o zaman Athena onu bir örümceğe dönüştürdü. Kendi ağıyla ağaçta asılı duran, sekiz bacaklı, tüylü, küçük bir yaratık… Artık bir örümcek olan Arakne hemen ağa tırmanmış ve daha fazlasını örmeye başlamış.
“Şu andan itibaren ve sonsuza dek, sen ve senin için böyle olacak,” dedi Athena. “Sonsuza dek enfes eserlerini dokuyacaksın ve insanlar onları gördüklerinde yok edecekler.”
Ve örümcekler işte böyle yaratıldı dünyada.
Arakne’nin hikayesi ne hakkındadır?
Arakne ve Athena efsanesi uyarıcı bir hikayedir. İnsanları tanrılarla rekabet etmeye çalışmamaları konusunda uyarır. Çünkü bu sadece onların yıkımına neden olur.
Aynı zamanda bir günah olarak kibir ve gurura karşı uyarıcı bir masal olarak da ele alınabilir: bir kişinin yetenekleri mükemmel olsa bile, eğer kişi kibir ve gururla doluysa, muhtemelen yakında felaket gelecektir.
Daha modern bir izleyicinin bakış açısıyla, Arakne ve Athena arasındaki çatışma daha soyut şekillerde yorumlanabilir. Bazıları için, baskıcı bir otorite ile meydan okuyan bir isyancı arasındaki mücadeleyi yansıtmaktadır.
Arakne’nin hikâyesi gerçek midir?
Arakhne ve Athena’nın hikayesi Antik Yunan’dan gelen bir hikaye olsa da, elimizdeki en eski anlatım Antik Roma’dan gelmektedir. Augustus döneminde şair Ovidius tarafından kaleme alınmıştır.
Bu da birkaç sorun yaratmaktadır!
Asıl sorun, orijinal Antik Yunan efsanesinin Arakne’nin durumunu bu şekilde anlattığından emin olamayışımızdır. Romalı yazarların Antik Yunan tanrılarını Romalı meslektaşlarından daha az ilahi ve erdemli olarak tasvir etme yönünde genel bir eğilimi vardı.
Ancak bu eğilimi dikkate almasak ve Ovidius’un Antik Yunan tanrılarının imajını zedelemeye çalışmadığını düşünsek bile, efsaneyi siyasi yorum yapmak için yazmış olma ihtimali yüksektir.
Augustus döneminde Ovidius, Augustus’un sanata uyguladığı baskı ve sansür sırasında sürgüne gönderilmiştir. Dolayısıyla Ovidius, Arachne mitini bu şekilde yeniden anlatarak Augustus’u eleştirmek istemiş olabilir. Ovidius’un yaşadığı dönemde şairlere “dokumacı” da denildiği düşünülürse, bu hikaye ile Ovidius’un sürgünü ve Augustus’un yöntemlerini onaylamaması arasında bir bağlantı kurmak zor değildir.
Bununla birlikte, Ovidius, efsaneyi aslına sadık kalarak yazmış da olabilir.
Muhtemelen bunu asla bilemeyeceğiz!
Kaynak için tıklayınız.