İlyada On Sekizinci Bölüm Özet – Akhilleus haberi alınca öfke ve üzüntüden kendinden geçer. Annesi Thetis, oğluna yeni silahlar yapması için tanrı Hephaistos’un yardımını ister.
Antilokhos, Akhilleus’u gemilerin yanında bulur. Akhilleus olanı tahmin eder. Annesi ona bir zamanlar, Myrmidonların en iyisinin o yaşarken öleceğini söylemiştir. Patroklos ölmüş müdür? Oysa ona, Troyalıları püskürtüp dönmesini tembih etmiştir.
Antilokhos, Patroklos’un öldüğünü ve Hektor’un silahları aldığını haber verir. Patroklos’un ölüsü için hala amansız bir savaş verilmektedir.
Akhilleus ocağın küllerini alır ve başından aşağı döker. Akhilleus ile Patroklos’un savaşta aldığı kadınlar, acıdan göğüslerini dövmeye başlarlar.
Antilokhos, Akhilleus’un kendisini öldürmesinden korkar. O esnada, Akhilleus korkunç bir çığlık atar. Bu çığlığı denizin dibinde babası ile oturan annesi Thetis duyar ve o da bir çığlık atar. Bütün Nereus kızları çevresini sarar tanrıçanın — Glauke, Thaleia, Kymodoke, Nesaie, Speio, Thoe, gök gözlü Halie, Kymothoe, Aktaie, Limnoreia, Melite, İaira, Amphithoe, Agaue, Doto, Proto, Pherousa, Dynamene, Deksamene, Amphinome, Kallianeira, Doris, Ponope, ünlü Galateia, Nemertes, Apseudes, Kalianassa, Klymene, İaneira, İanassa, Maira, Oreithuia, güzel örgülü Amatheia vardır bunlar arasında. Gümüş ışınlı mağarada onlarda göğüslerini dövmeye başlarlar.
Thetis ağlayarak; yiğit bir çocuk doğurduğunu ve onu büyüttüğünü anlatır. Oğlunu Troya’ya göndermiştir ve bir daha Peleus’un sarayına dönemeyecektir. Günleri azalan oğlunun ne için yas tuttuğunu öğrenmek ister ve onu ziyaret etmeye karara verir.
Böylece hep birlikte Troya kıyılarında denizin dalgasını yararak çıkarlar.
Thetis oğlunu bulur ve ne için ağladığını sorar ona. Zeus, dileğini yerine getirip, Akha oğullarının başına belalar açmıştır oysaki.
Akhilleus, Zeus isteklerini yerine getirmesine rağmen; can yoldaşı Patroklos’un öldüğünü anlatır annesine. Olimpos tanrıları, ölümsüz Thetis‘i, ölümlü Peleus’un yatağına soktuğunda; Peleus’a hediye olarak silahlar vermiştir. İşte o silahları taşıyan Patroklos’u, Hektor soymuştur. Şimdi Hektor’u öldürmezse, artık yaşayamacağını dile getirir. Hektor’u öldürürse, Akhilleus da ölecektir. Babasının ölümlü bir kadın ile evlenmiş olmasını diler, böylece ölümsüz anası bu acılar yaşamayacaktır.
Thetis ağlayarak, Hektor’un hemen ardından Akhilleus’un da öleceğini söyler.
Akhilleus, arkadaşını ölümden koruyamadıysa, kendisinin de ölmek istediğini belirtir. Ayrıca Hektor, bir sürü arkadaşını öldürmüştür. Akhalarda kurultayda kendinden üstün kişiler olsa bile, savaşta Akhilleus’tan üstünü yoktur. Agamemnon’a olan öfkesini bir kenara bırakacaktır ve Hektor ile karşılaşmaya gidecektir. Eğer tanrılar kendisinin ölümünü de istiyorsa, artık bu önemsizdir. Zeus’un en sevdiği kişi Herakles bile ölümden kaçamamıştır. Bu yüzden ölmesi gerekiyorsa, ölecektir. Herkes gözünden yaşı silmelidir. Kendisini savaştan uzak tutmaya çalışmamasını ister annesinden.
Annesi oğluna katılır ama silahları, ölümü çok yakın olan Hektor’dadır. Şimdi gidip Hephaistos’a oğlu için yeni silahlar yaptıracaktır. Böylece anası Olimpos’a doğru yola çıkar.
Akhalar, bu esnada Hellespontos’a doğru kaçmaktadır ve Patroklos’un ölüsünü kargılardan koruyamamaktadır. Hektor üç kere ölüyü ayaklarından yakalayıp çekmek ister ama Aiaslar onu püskürtür. Yine de Aiaslar, Hektor’u büsbütün ölüden uzaklaştıramaz.
İris, Olimpos’tan gelip Akhilleus’u silah kuşanması için uyarmasa, Hektor başarılı olacaktır. İris’i Hera göndermiştir. Hemen Akhilleus’a boğuşmaya katılmasını söyler. Hektor, Patroklos’un kafasını kesip kazığa oturtmayı dilemektedir ki Patroklos’un ruhu Hades’e kirletilmiş halde gitsin.
Akhilleus, İris’e kimin gönderdiğini sorunca; İris, Zeus ve diğer tanrıların haberi olmadan, Hera’nın gönderdiğini açıklar. Akhilleus, anasının Hephaistos’a silah yaptıracağını ve annesini beklemesi gerektiğini söyler. Silahlarını ödünç alabileceği tek kişi Telamonoğlu Aias’tır ve o da ön safta savaşmaktadır.
İris, silahların kimde olduğunu bildiklerini söyler. Ona hendeğe gidip Troyalılara görünmesini önerir. Böylece, Troyalılar korkup gevşeyecektir. Böyle dedikten sonra İris gider.
Athena, Akhilleus’un göğsünden bir ışın yükseltir. Akhilleus hendeğin önünde durur ama anasının sözünü dinleyerek Akhalara karışmaz. Onu gören Troyalılar korkudan kargaşaya sebep olur. Akhilleus hendeğin önünden üç kez bağırır. Korkudan kendi kargısı ile on iki kişi ölür. Atlar bile ondan uzağa kaçışır.
Böylece Akhalar, Patroklos’un ölüsünü çekerler ve yatağa yatırırlar. Patroklos’un başında dostları ağlar. Akhilleus da gelir ve ağlar.
Hera, güneşi istemeye istemeye Okenaos Irmağına gönderir ve gün batar. Böylece savaşa ara verilir.
Troyalılar ise akşam yemeğini düşünmeden toplanırlar. Hepsi Akhilleus’u gördüğü için titremektedir. Panthoosoğlu Pulydamas, Hektor ile aynı gece doğmuştur ve Hektor’un arkadaşıdır. Konuşmaya başlar. İlyon’a geri dönmeyi önerir. Akhilleus, Agamemnon’a kızgınken savaşmadığı zamanlarda; gemilere yakın gecelemek kolaydır. Ama şimdi ödü kopmaktadır. Akhilleus’u durduran tek şey, gecedir. Eğer burada kalıp yarın savaşırlarsa, Akhilleus’un birçoğunu öldüreceği kesindir. Ama dönerlerse, surların ardında Akhilleus onlara bir zarar veremez.
Hektor, Pulydamas’ın sözlerini beğenmez. Priamos’un kenti altın ve tunç ile doluyken, şimdi çoğunu Phrygia’ya, Meionia’ya satmışlardır. Zeus, Hektor’a gemiler önünde ün kazanmayı bağışlamıştır ve böyle bir teklifte bulunduğu için hiçbir Troyalı buna kanmayacaktır. En iyisi burada akşam yemeği yiyip sabahlamaktır. Yarın Akhilleus savaşırsa, Hektor onun karşısına çıkmaya korkmamaktadır.
Athena, aptalların kafasından akılları aldığı için, yanlış düşünen Hektor’u destekler Troyalılar. Böylece akşam yemeğini orada yerler.
Akhalar ise Patroklos’un ölüsü başında ağlamaktadırlar. Akhilleus, ağır ağır konuşur. Bir zamanlar Patroklos’un babası Menoitios’a İlyon’u yıkacağını ve oğlunu geri getireceğine söz vermiştir. Ama Zeus her dileği yerine getirmez işte. İkisinin de kaderi Troya toprağını kana boyamaktır. Artık Akhilleus da Peleus’un sarayına geri dönemeyecektir. Ama Akhilleus, Hektor’u öldürüp buraya getirmeden ve on iki Troyalının kafasını kesmeden Patroklos’u gömmeyecektir. O güne kadar, yıktıkları şehirlerden aldıkları kadınlar başında ağıt yakacaktır.
Akhilleus, Myrmidonlara Patroklos’u temizlemelerini emreder. Böylece Patroklos’u sıcak su ile kandan arındırırlar ve bedenine yağlar sürerler. Sonra yatağa yatırıp üzerini beyaz bir örtü ile örterler. Sabaha kadar da başında ağlaşırlar.
Zeus, Hera’ya kızar. Bütün Akhalar ondan doğmadır ve şimdi Akhilleus’u ayağa kaldırmıştır. Hera karşılık verir:
“Korkunç Kronosoğlu, ne biçim söz bu?
İlyada – 18. Bölüm
Madem bir ölümlü insan, o kadar çok şey bilmezken,
başka bir ölümlü için yapar elinden geleni,
ben ki en büyüğüyüm tanrıçaların,
hem soydan büyüğüm, hem senin karın olduğumdan,
sense bütün ölümsüz tanrıların kralısın,
neden bela getirmeyeyim kin beslediğim Troyalılara?”
Onlar konuşurken, Thetis, Hephaistos’un evine varır. Bu evi Hephaistos, tunç ve yaldızdan yapmıştır — diğer ölümsüzlerin evlerinden üstündür. Thetis oraya vardığında Hephaistos çalışmaktadır.
Hephaistos’u körükleri arasında çalışır buldu,
İlyada – 18. Bölüm
kan ter içinde gidip geliyordu o yana bu yana,
üçayak yapıyordu tam yirmi tane.
Dayayacaktı onları sarayının dik duvarına,
her üçayağın altına altın tekerlekler koymuştu,
kendi kendilerine girsinler diye tanrıların toplantısına,
sonra gene gerisin geri eve dönsünler diye,
görülmeye değer şeylerdi bunlar.
Yirmi tane üçayak bitmiş hazırdı,
bir işli halkaları vardı takılacak,
onları yapıyordu Hephaistos, dövüyordu bağlarını.
Hephaistos’un karısı Kharis, Thetis’i görür. Ona neden geldiğini sorar. Sonra Thetis’i tahta oturtup, Hephaistos’u çağırır.
Hephaistos, Thetis’i görünce mutlu olur. Köpek gözlü anası Hera, o topal diye Hephaistos’u sakladığında; Thetis ile Okeanos’un kızı Eurymone ona kucak açmıştır. Onların yanında, bir mağarada dokuz yıl yaşamıştır. Çevrelerinde Okeanos gürül gürül akarken, Hephaistos kopçalar, yuvarlak bilezikler, küpeler ve gerdanlıklar yapmıştır. Thetis sarayına şimdi gelince, kurtulmalık payını ödemek için her şeyi yapacaktır. Karısına şölen hazırlamasını söyler. Sonra alet edevatını toplamak için gider.
Döndüğünde tahtına oturur ve Thetis’e yardım edebileceği bir konuysa, ne isterse yapacağını söyler.
Thetis, kendisi kadar çekmiş bir tanrıçanın olmadığını belirtir. Zeus onu zorla bir ölümlü olan Peleus ile evlendirmiştir. Tiksine tiksine evlenmiştir, yatağına girmiştir onun. Peleus’tan üstün bir oğul doğurmuştur ve onu İlyon’a yollamıştır. Şimdi oğlu bir daha sarayına geri dönemeyecektir. Ama günleri azaldıkça oğlunun kaygısı artmaktadır. Çünkü Agamemnon, oğlunun onur payı olan kızı almıştır. Sonra Akhilleus savaşmayı reddetmiş ve Akhalar Troyalılara yenilmeye başlamıştır. Bu yüzden Argoslular, oğluna bir sürü armağan verip yalvarmışlar, Akhilleus yine de kabul etmemiştir. Ama ölen Argoslulara Akhilleus’un gönlü yöne de razı olmayınca, Patroklos’a kendi silahlarını giydirip Akhalara yardıma göndermiştir. Apollon, Akhaların galibiyetine karışıp; Patroklos’u öldürmüş, ünü Hektor’a bağışlamıştır. Bu yüzden oğlu artık yas içindedir. Thetis, Hephaistos’a yalvarır, oğluna yepyeni silahlar yapması için.
Ünlü topal, Thetis’in isteğini kabul eder.
Hephaistos böylece kalkanı dövmeye başlar ve üzerine süsler kondurur.
üstüne birçok süsler çizdi, gösterdi ustalığını.
Yeri, göğü, denizi yaptı, yorulmaz güneşi yaptı,
dopdolu dolunayı, gökyüzünü saran yıldızların hepsini,
Pleiadları, Hyadları, güçlü Orion’u,
hem Araba, hem Ayı denen yıldızı yaptı,
Ayı Orion’a bakar, boyuna yerinde döner,
tek yıldızdır Okeanos’un sularından pay almayan.
İki güzel kentini yaptı ölümlü insanların.
Birinde düğünler, şölenler, sokakta,
yanan çırağıların ışığında,
evlerinden alınıp gezdirilen süslü gelinler,
dört bir yanda kavuşma türküleri,
oynayan, dönüp duran delikanlılar, flavta, gitara sesleri.
Kapı önlerinde şaşakalmış bakan kadınlar.
Pazaryerinde giriyordu halk birbirine,
kan diyeti için tartışıyordu iki adam,
biri diyordu her şeyi ödedim, bakın işte,
hiçbir şey almadım diyordu öbür adam.
Sonunda bir yargıca başvuralım dediler,
halk bağrışıyor, kimi birinden yana çıkıyor, kimi ötekinden yana,
haberciler tutmaya çalışıyor halkı,
yaşlılar cilalı taşlar üstünde oturuyordu,
kutsal çevrede, çınlak sesli habercilerin değnekleri vardı ellerinde,
kalkıp değnekle yargı veriyorlardı sırayla.
İki altın külçe duruyordu ortada,
alacaktı altını en doğru yargıyı veren.
Öteki kentin önünde konaklamıştı iki ordu,
erlerin silahları parıl parıl parlıyordu,
gidip geliyorlardı iki düşünce arasında,
ya baştan başa yıkacaklardı kenti,
ya da bütün malı ikiye böleceklerdi.
Ama hiç oralı değildi kentliler,
onlar pusu kurmaktaydılar düşmana.
Surlarını sevgili karıları, küçük çocukları savunuyordu,
yaşlılığın alt ettiği erkekleri dikmişlerdi duvarlara,
kendileri Ares’le Pallas Athene’nin arkasından gitmişlerdi,
iki tanrı da giyinmişti altın elbiselerini,
ikisi de göze çarpıyordu güzel,
büyük silahlarla, arkada daha küçük boydaydı halk.
Varılınca pusu kurulacak yere,
sürülerin su içmek için toplandığı ırmağa,
durdular tepeden tırnağa parlak tunçlar içinde,
halkın iki gözcüsü vardı az ötede,
bekliyorlardı koyunları, kıvrık boynuzlu sığırları.
Bunlar da göründü, iki çoban geliyordu arkalarından,
kaval çalıp duruyorlardı, düzenden haberleri yoktu.
Onları uzaktan görüp koştular üstlerine,
ossaat yollarını kestiler sığırların, güzel ak koyunlarm,
çobanların da bir çırpıda aldılar canını.
Derken kurultay meydanının berisindekiler,
duydular sürülerin çevresindeki büyük gürültüyü,
tepinen atları koştular arabalara,
yola koyulup çabucak vardılar kavga yerine,
sıraya dizilip ırmak kıyılarında başladılar çarpışmaya,
tunç kargılarıyla vuruyorlardı birbirlerine.
Aralarında Kavga, Boğuşma, uğursuz Ölüm de vardı,
Ölüm kimini yakalıyordu yeni yaralanmış, diri,
kimini yarasız beresiz yakalıyordu,
bir sürü ölüyü de çekiyordu kargaşalıkta ayaklarından,
sırtında bir ruba vardı, erlerin kanıyla kızıla boyalı.
Hepsi kavgaya karışmış çarpışıyorlar canlı adamlar gibi,
her biri ölüsünü çekiyor öldürdüğü adamın.
Tanrı kalkana buğday, üzümler, sığır sürüsü, otlaklar, oyun alanı koyar. Oyun alanı bir zamanlar Knossos’ta Ariadne için Daidalos’un yaptığı alana benzemektedir. Sonra Okeanos’un güçlü akışını da koyar.
Ardından zırh ve tolga da yapar. Bitirince, Thetis’in önüne bırakır yaptıklarını.
Thetis alır almaz silahları, Olimpos’tan oğlunun yanına iner.
Bir önceki bölüm için tıklayınız.
Bir sonraki bölüm için tıklayınız.