Termessos Antik Kenti, Antalya’da Güllük Dağı’nın zirvesine kurulmuştur. 15 dakikalık bir tırmanışın ardından harabelere ulaşıyorsunuz.
Termessos, Pisidya şehirlerinden biri. Bir diğer ünlü Pisidya şehri olan Sagalassos, yine Burdur’da Akdağ’ın yamaçlarına kurulmuş devasa bir şehirdir. Termessos adındaki çift “ss” kullanımı, kente MÖ. 3 bin yılında yerleşime geçildiğini ve yerlilerinin Luviler olabileceğini göstermektedir. [kaynak]
Antik Kaynaklara Göre Termessos Antik Kenti
Termessos’a dönersek, seyyah Malatyalı Strabon, Termessos yerlilerinden Solymiler olarak bahseder. Ayrıca, isimlerinin bir Anadolu tanrısı Solymeus’tan geldiğini, daha sonra bu tapınımın Zeus ile özdeşleşerek Zeus Solymeus tapınımını oluşturduğunu anlatır. Termessos sikkeleri genellikle bu tanrıyı tasvir eder.
Wikipedia’da ilginç bir şey yazıyor… Antalya’da bazı kişilerin Termessoslularla bağlantısını göstermek için “Solim” soyadını almışlar. Google’da hızlı bir arama yaptığımda bu soyada sahip gerçekten de birkaç kişi çıktı. Ama bu kişiler Antalya’lı mı, gerçekten de ataları Termessoslu olduklarını iddia ettiğinden mi bu soyadı seçmişler bilemiyorum. Kulaklarınızı açık tutun ve böyle biriyle tanışırsanız sorun 🙂
Strabon’un Coğrafya XIII. kitabında, Termessos aşağıdaki gibi geçer:
Strabon’un Coğrafya XIV. kitap Bölüm 3’te ise şöyle anlatmaya devam eder:
(Not: Lykios kafa karıştırmaktadır ama alıntı yaptığım çevirinin sonunda da Lykios, Lykos olarak düzeltilmiştir.)
İşte Homeros, İlyada Destanında Solymlerden Bellerophontes mitini anlatırken bahseder. Ulu kahraman Bellerophontes’in üç görevinden biri, Solymlerle çatışmaktır.
İyicene bilmek istersen soyumuzu bilir onu çok kişiler, at besleyen Argos’un bir bucağında Ephyre ili vardır, Aiolos oğlu Sisyphos yaşardı orada, insanların en kurnazıydı o, bir oğlu oldu, Glaukos’tu adı; Bellerophontes doğdu ondan sonra, Glaukos’un kusursuz oğlu.
Kentin Bilinen Tarihçesi
Termessos Antik Kenti tarihi hakkında bilinenler, esas olarak MÖ 333’te Büyük İskender’in şehri kuşatmasıyla başlar. İskender, şehri bir kartal yuvasına benzetir. Anlatılan bazı hikayelere göre, İskender bu şehri fethedemez bile.
Termessos’un stratejik önemini kaydeden antik tarihçilerden biri olan Arrian, şehri çevreleyen aşılmaz doğal bariyerler nedeniyle küçük bir kuvvetin bile onu kolayca savunabileceğini belirtir. Çok daha alçak ve erişilmesi daha kolay başka geçitler varken, İskender’in neden dik Yenice Geçidini tırmanmayı seçtiği hala bir tartışma konusudur. Durumu açıklamak için, Perge’de İskender’i konuk edenlerin, İskender’e yanlış yoldan gönderdiği söylenir. İskender, Termessoslular tarafından kapatılan geçidi zorlamak için çok zaman ve çaba harcar. Bu yüzden öfkeyle Termessos’a gidip, şehri kuşatır. İskender muhtemelen şehri ele geçiremeyeceğini bildiği için bir taarruza girişmez. Bunun yerine kuzeye yürüyüp, öfkesini Sagalassos Antik Kenti‘nden çıkarır.
Büyük İskender’in MÖ.319’da ölümünden sonra, generallerinden biri olan Antigonos Monophtalmos kendini Anadolu’nun hükümdarı ilan eder. Rakibi Alketas ile savaşmak için hazırlanır. Antigonos’un ordusu çok daha güçlüdür. Yenik düşen Alketas, Termessos’a sığınır. Ancak Termessos’lular Makedon bir yabancı için şehirlerinin felakete sürüklenmesini istemez. Bu yüzden, Alketas’ı Antigonos’a teslim ederler. Alkestas düşmana teslim edilmek yerine ölmeyi tercih eder. Termessos halkı, cesedi Antigonos’a teslim eder. Antigonos, cesede üç gün boyunca her türlü taciz ve aşağılamaya maruz bırakır. Sonra cesedi gömmeden Pisidya’dan ayrılır. Alkestas’ın teslim edilmesine karşı gelen Termessos’lu gençler, cesedi alıp, onu onurla gömer ve anısına anıt dikerler.
Termessos bir liman kenti olmamasına rağmen toprakları güneydoğuya, Attaleia Körfezi’ne (Antalya) kadar uzanıyordu. Şehrin denizle olan bu bağlantısı dolayısıyla Ptolemaioslar tarafından alındı.
Likya kenti Araxa’da bulunan bir yazıt, Termessos hakkında önemli bilgiler vermektedir. Bu yazıta göre MÖ 2. yüzyılda Termessos, Likya Birliği ile bilinmeyen nedenlerle savaş halindeydi. Letoon kentinde bulunan yazıta göre, Oinoanda’ya yerleşen/kolonize eden Termessoslular ile Likya Birliği arasında yapılan bir sınır antlaşmasını içeriyordu. Oinoanda’daki Termessoslular Likya’nın kuzey sınırını tehdit edince, Masa Dağı sınır çatışmasında önem kazanmıştır. Termessoslular, Tlos ve Kadyanda halkının kendi topraklarından geçiş hakkı olmadığını, vergi vermeleri gerektiğini iddia ederler. Bu yüzden sorun, Roma Senatosu’na taşınır. Roma, Knidos Kentini sorunu çözmesi için görevlendirir. Fakat Termessoslular, sorunu, yasama sistemi güvenilir ve tarafsız olması ile ünlenmiş Kos Mahkemesine taşırlar. Böylece Knidos Kentinin hakemliği iptal edilir. Kos mahkemesindeki sonuca göre Tlos ve Kadyandalılar, transit geçiş hakkı kazanır. Masa Dağı da aralarında sınır olur. [kaynak]
Yine MÖ 189’da, Termessos, Pisidyalı komşusu İsinda ile savaş halinderdir. İsinda’yı zapteden Termessos’lular, İsinda halkının şikayeti üzerine Anadolu’daki Roma Kuvvetleri Komutanı Manlius Vulso tarafından cezalandırılmışlardır. [kaynak]
Aynı zamanda, MÖ 2. yüzyılda 85 km güney-güneybatıda (Oinoanda) kurulmuş olan “Küçük Termessos” kolonisi olduğunu biliriz. Termessos, eski düşmanı Selge ile daha iyi mücadele edebilmek için Bergama Kralı II. Attalos ile dostane ilişkilere girmiştir. Attalos, bu dostluğu Termessos’ta iki katlı bir stoa yaparak pekiştirmiştir.
Termessos, Roma’nın bir müttefikiydi. Bu nedenle MÖ 71’de Roma Senatosu Termessos’un bağımsızlığını tanımıştır. Bu bağımsızlık, Galatya kralı Amyntas ile yapılan ittifak dışında, uzun bir süre kesintisiz olarak korunmuştur. Amyntas, MÖ 36–25 arasında burada hüküm sürmüştür. Bağımsızlıği, Termessos’un “Özerk” unvanını taşıyan sikkeleriyle de belgelenmiştir.
Termessos’un sonu, su kemerinin bir depremde parçalanması ve kentin su kaynağını yok olmasıyla gelmiştir. Şehir bilinmeyen bir yılda terkedilmiştir.
Termessos, MS. 5. yy’da terk edilmiştir. Bulunan kalıntılar arasında surlar, Hadrian zafer takı, sarnıçlar, tiyatro, gymnasium, agora, adeon, heroon ve kaya mezarları bulunmaktadır. Termessos da henüz bir kazı yapılmamıştır.
Fal İle İlgileniyorlardı
Şehir kapısının doğusundaki surlarda son derece ilginç kehanet yazıtları bulunmaktadır. Roma İmparatorluğunda bu tür inançlar oldukça yaygındır. Termessoslular muhtemelen falcılıkla çok ilgileniyorlardı. Bu tür yazıtlar genellikle dört ila beş satır uzunluğundadır. Yanlarında numaralar bulunur. Zar atılarak bu numaralarla eşleştirilir ve kehanet elde edilir.
Kral Yolu
Ana yoldan şehre çıkan dik yolu, Termessoslular “Kral Yolu” olarak adlandırmışlardır. (Yol boyunca tabela var). Burası ünlü Yenice Geçidi‘dir. Helenistik dönem sur duvarları, sarnıçlar ve birçok kalıntı burada görülebilir. MS 2. yy’da Termessosluların katkılarıyla inşa edilen Kral Yolu, surların yukarısından geçerek şehrin merkezine kadar düz bir çizgi şeklinde uzanır.
Sarnıçlar ve Stoalar
Dikkat çekici Agora’nın kuzeybatısına 5 adet sarnıç oyulmuştur. Sarnıçlarla yağmur ve kar suyunu toplayabilmişlerdir. Agora’nın üç tarafı stoalarla çevrilir ve kuzeybatıda iki katlı stoa’da bulunan yazıta göre, stoa’yı, Bergama Kralı II. Attalos, dostluğunun kanıtı olarak hediye etmiştir. Kuzeydoğu stoa ise, muhtemelen Attalos stoasının taklidi olacak şekilde Osbaras adında zengin bir Termessoslu tarafından yaptırılmıştır.
Gymnasium
Agora’nın kuzey doğusunda yer alan kalıntılar gymnasium’a ait olmalıdır. Ancak ağaçların arasından ayırt etmek güçtür. İki katlı yapı, tonozlu odalarla çevrili bir iç avludan oluşmaktadır. Dış cephesi Dor düzenine ait nişler ve diğer süslemelerle süslenmiştir. Bu yapı MS 1. yüzyıla tarihlenmektedir.
Termessos Antik Kenti Tiyatrosu
Agoranın hemen doğusunda tiyatro yer alır. Pamfilya Ovasına hakim bir manzaraya sahip olan bu yapı, şüphesiz tüm Termessos kentinin en göz alıcı yapılarındandır. Helenistik dönem tiyatro planını kullanan Roma tiyatrosunun özelliklerini en açık şekilde göstermektedir. Helenistik cavea veya yarım daire şeklindeki oturma alanı, bir diazoma ile ikiye bölünmüştür.
Termessos Antik Kenti Tiyatrosu, yaklaşık 4–5.000 seyirci oturma kapasitesine sahiptir. Geniş kemerli bir giriş yolu, cavea ile agorayı birbirine bağlar. Güney parados, Roma döneminde tonozludur. Sahne binası MS 2. yüzyıla ait özellikler sergilemektedir. Arkasında uzun, dar bir oda mevcuttur. Bu oda, beş kapı ile oyunların oynadığı sahneye bağlıdır. Sahnenin altında, savaş için sahneye alınmadan önce vahşi hayvanların tutulduğu beş küçük oda vardır.
Odeon
Diğer klasik şehirlerde olduğu gibi, tiyatrodan yaklaşık 100 metre uzaklıkta bir Odeon yer almaktadır. Küçük bir tiyatro görünümündeki bu yapı MÖ 1. yüzyıla tarihlenebilir. Çatı seviyesine kadar iyi korunmuştur. En kaliteli kesme taş işçiliğini sergilemektedir.
Yapının ışığını doğu ve batı duvarlarındaki on bir büyük pencereden aldığı için orijinalinin çatıya sahip olduğu kesindir. Odeon’un içi toprak ve moloz dolu olduğundan kapasitesi hakkında bilgi sahibi olmadığımız gibi, 25 metre uzunluğundaki çatının nasıl yapıldığı da belirsizdir. Ancak Odeon’un kapasitesinin 600–700’den daha fazla olmadığı tahmin edilmektedir. Molozların arasından çıkarılan renkli mermer parçaları, duvarların mozaikle süslenmiş olabileceği ihtimalini doğurmuştur. Bu zarif yapının Bouleuterion (meclis binası) olarak kullanılmış olması da mümkündür.
Roma Evi – Kurucunun Evi
Şehrin güneybatısında, “Kurucunun Evi” olarak adlandırılan Roma tipinde fevkalade güzel bir villanın kalıntıları yer almaktadır. Cephe duvarı Dor düzeninde olan ve 6 m yüksekliğe erişen yapı, kapısının sol tarafındaki yazıtta yer alır. Bu yazıtta evin sahibi şehrin kurucusu olarak övülür. Kuşkusuz bu ev aslında Termessos’un kurucusunun evi değildir. Belki de şehre yaptığı olağanüstü hizmetleri için verilen bir hediyedir. Ana giriş, ikinci bir girişten merkezi bir avluya (atriyum) açılan bir salona açılır. Avlunun ortasında yağmur suyunu toplamak için tasarlanmış bir impluvium (havuz) bulunmaktadır. Bu tür evler genellikle soylulara aittir. Evlerin günlük aktivitelerinde önemli bir yer tutan atriyum, aynı zamanda misafirler için kabul odası olarak da kullanılır. Bu nedenle, genellikle gösterişli bir şekilde dekore edilmiştir. Evin diğer odaları atriyum çevresinde yer alır.
Tapınaklar
Termessos’ta farklı büyüklük ve tipte altı tapınağa rastlanmıştır. Bunlardan dördü kutsal olması gereken bir alanda, Odeon’un yakınında bulunur. Bu tapınaklardan ilki doğrudan Odeon’un arkasında yer alır ve gerçekten muhteşem bir taş işçiliğinden yapılmıştır. Bunun kentin baş tanrısı Zeus Solymeus’un tapınağı olduğu ileri sürülmüştür. Ne yazık ki, beş metre yüksekliğindeki cella (kutsal alan) duvarları dışında bu tapınaktan çok az kalıntı kalmıştır.
İkinci tapınak, odeonun güneybatı köşesine yakın bir yerdedir. 5.50 × 5.50 metrelik cellaya sahip olup prostylos tipindedir. Halen yıkılmamış olan girişte bulunan bir yazıta göre, bu tapınak Artemis’e adanmıştır. Hem yapı hem de içindeki kült heykeli, Aurelia Armasta adlı bir kadın ve kocasının bağışıyla yaptırılmıştır. Girişin diğer tarafında, bu kadının amcasının bir heykeli, yazıtlı bir kaide üzerinde durmaktadır. Tapınak, üslup açısından MS 2. yüzyılın sonlarına tarihlenebilir.
Artemis Tapınağının doğusunda bir Dor tapınağının kalıntıları bulunmaktadır. Bir kenarı altı veya on bir sütunludur, peripteral tiptedir. Büyüklüğüne bakılırsa Termessos’un en büyük tapınağı olmalıdır. Günümüze ulaşan kabartma ve yazıtlardan onun da Artemis’e adandığı anlaşılmaktadır.
Daha doğuda, kayaya oyulmuş bir terasta daha küçük başka bir tapınağın kalıntıları yer alır. Tapınak yüksek bir sahne üzerinde yükseliyordu, ancak şu anda hangi tanrıya adandığı bilinmemektedir. Fakat, klasik tapınak mimarisinin genel kurallarının aksine, bu tapınağın girişi sağdadır ve bu da bir yarı tanrıya veya kahramana ait olabileceğini gösterir. MS 3. yüzyılın başlarına tarihlenebilir.
Diğer iki tapınak ise Korinth düzenindedir. Attalos Stoasının yanında yer alır. Bunlar prostylos tipindedir. Henüz bilinmeyen tanrılara adanan bu tapınaklar, MS 2. veya 3. yüzyıla tarihlenebilir.
Dükkanlar
Geniş ve dükkanların yer aldığı, revakları olan bir cadde şehrin kuzey-güney yönünde uzanmaktadır. Stoaların sütunları arasındaki boşluk, çoğu güreşçi olan başarılı sporcuların heykelleriyle doluydu. Bu heykellerin yazılı kaideleri hala yerindedir. Bu kaideleri okuyarak, sokağın antik ihtişamını yeniden kafamızda canlandırabiliriz.
Termessos Antik Kenti Nekropolleri
Termessos Nekropolleri hakkında hem Türkçe hem İngilizce birçok makale yayınlanmıştır. Bu nekropoller, birçok kente kıyasla hem daha büyük hem de daha zengindir.
Kentte ilk araştırmayı yapan Eugen Petersen, kentin nekropollerini 10 bölgeye bölmüştür. Kent halkının ölülerini, başlangıçtan itibaren sur içine gömdüğü sanılmaktadır. Roma İmparatorluğunda çoğunlukla kent surları içine gömülürken, Antik Çağda, nekropoller daima surların dışında dışında, kent kapılarından itibaren yolların çevresinde bulunmaktadır.
Termessos’ta mezarların sayısı arttıkça, nekropollerin surların dışında da gelişmeye başlandığı görülmektedir. Tepeye kurulmuş olan kentte, mezar yapılarının inşası için sayılı düzlük olduğundan yapay teraslar geliştirilmiştir. Kentte bulunan ostothekler kentte hem Helenistik Devirde hem de Roma Devrinde ölüleri yakma adeti olduğunu gösterir. Öte yandan, lahitler, gömülme adetinin olduğunu göstermektedir. Ayrıca yazıtlardan bazen lahitlerin, ostothek yani yanmış bedenin küllerini saklamak için de kullanıldığı öğrenilmiştir.
Hiç açılmamış lahit bulunamadığından, ölü gömme geleneğine dair kapsamlı bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak, bu lahitlerin sık sık aynı aile fertleri için kullanıldığı yazıtlardan anlaşılmaktadır.
Termessos’da binlerle ifade edilecek sayıda lahit vardır. Bu da kentin diğer kentlere göre nekropoller konusunda ne kadar farklı olduğunun kanıtıdır.
Antik çağda her yerde görüldüğü gibi, Termessos’ta da mezarların ölümden sonra öbür dünyada içinde yaşanılacak bir ev/mülk olduğunu inancı yaygındı. Bu yüzden, devlet, vatandaşlık hakkına sahip herkesin mezar yaptırma/kullanma/yerleştirme hakkı tanıyordu.[kaynak]
Alkestas Anıtı
Kentin güneyinde, batısında ve kuzeyinde, çoğunlukla surların içinde, birinin Alketas’a ait olduğu düşünülen kaya mezarları içeren büyük mezarlıklar vardır.
Ne yazık ki mezarlar hazine avcıları tarafından yağmalanmıştır. Mezarda, klinenin arkasındaki sütunlar arasında bir tür kafes şeklinde yapı oyulmuştur; en üstte muhtemelen süslü bir friz vardı. Mezarın sol tarafı MÖ 4. yy’a tarihlenen atlı bir savaşçı betimlemesi ile süslenmiştir.
General Alketas’ın ölümünden çok etkilenen Termessoslu gençler, Alkestas için görkemli bir mezar yaptırdığı bilinmektedir. Tarihçi Diodoros, Alketas’ın Antigonos ile ata binerek savaştığını kaydeder. Bu bilgiler ışığında, bu mezarın gerçekten Alketas’ın mezarı olduğunu ve kabartmada tasvir edilenin o olduğunu düşündürmektir. Bu mezarın lahit kapağı kayıptır. Mezar sergilediği özellikler dolayısıyla sık sık bilim dünyasının ilgisini çekmiştir.
Lahitler ve Mezar Soygunculuğu
Kentin güneybatısında yüzyıllardır yoğun ağaçlık alan arasında saklanan lahitler, insanı bir anda tarihin derinliklerine taşır. Ölüler, kıyafetleri, takıları ve diğer lüks eşyaları ile birlikte bu lahitlere konmuştur. Fakirlerin cesetleri basit taş, kil veya ahşap lahitlere gömülmüştür. MS 2. ve 3. yüzyıllara tarihlendirilen bu lahitler genellikle yüksek bir kaide üzerine oturmaktadır. Zenginlerin aile mezarlarında ise lahitler, ölünün soyu veya yanına gömülmesine izin verilenlerin isimleriyle birlikte, zengin süslemeli bir yapının içine yerleştirilmiştir. Böylece kullanım hakkı resmi olarak garanti altına alınmıştır. Bu şekilde belirli bir mezarın tarihi tespit edilebilir.
Ayrıca lahitlerin açılmasını engellemek ve mezar soyguncularını korkutup kaçırmak için tanrıların gazabını anlatan yazıtlar da bulunmaktadır. Yazıtlar ayrıca bu kurallara uymayanlara verilen para cezalarını da belirtmektedir. 300 ila 100.000 dinar arasında değişen ve genellikle Zeus Solymeus adına şehir hazinesine ödenen bu para cezalar mahkeme tarafından verilirdi.
Aşağıda, mezarların açılmasını engellemek için yazılan ilginç lanetler yer almaktadır. Dahası, kapak ile kutunun birleştiği yerlerin bir tür kireç ile sıvanarak güçlendirilmesi ya da pelikinos adı verilen demir kenetlerle birleştirilmesi de yaygın kullanılan mekanik önlemlerdi. Aşağıda lahitler üzerinde yazan lanetlerden birkaç örnek verilmiştir.
“…Eudaimon oğlu Aurelius Khrysogonos bu lahdi yalnız kendisi için yaptırdı. Başka hiç kimseye gömme veya bomos’tan (kaide) tadilât yapma izni verilmeyecektir. Buna kalkışan kişiye ne toprak, ne de deniz geçit vermesin; o, çocuklarının hayrını görmesin…”
“Diğer ve çok daha yaygın bir tehdit tarzı da, mezarlarla herhangi bir tecavüz vukuu bulunursa, mütüecvizlere uygulanacak cezaların ilanı şeklindedir ki, söz konusu cezaların, kentin tapınaklarına (başta Zeus Solyrneus olmak üzere) ve çeşitli devlet vezinelerine ödenmesi öngörülmektedir.”
“…Eğer birisi ölülere itina etmez ve onlara karşı suçlu olursa, ölülerin intikamcısı Ate, gücünü göstersin…”
“…Eğer birisi, bu mezara hür görürse, çocuksuz kalsın…”
Aynı lahit üzerinde iki yazıta rastlanması veya orjinal lahit itilerek, yerine başka bir lahdin yerleştirilmesi, lahitlere yapılan tecavüz ve gasp olaylarının yaygın olduğunun kanıtıdır. Aşağıda Termessos’da bulunan lahit tipleri paylaşılmıştır. Ancak Termessos’un karakteristik (tanıtıcı) lahit tipi, kalkan tasvirli olanlardır.
- Bezemesiz (sade) lahitler
- Bezemesiz, yalnız yazıt kapsayan lahitler
- Kalkan tasvitli lahitler
- Sürahi, libasyon kasesi, sunakçık ve çelenk tasvirli lahitler
- Girlandlı lahitler
- Antithetik figürlü lahitler
- Sütunlu lahitler
Küllerin saklandığı ostothekler, görece daha hafif ve küçük olduğundan, sarp kayalıklarda saklanmıştır. Bunun sebebi, ostothekleri yağmalamanın daha kolay olmasıdır. Bu yüzden saklanarak, yağmalanma olasılığı düşürmek istendiği şeklinde açıklanabilir. Termessos ostothekleri, genelde yazıtsızdır ve süssüzdür.
Köpek Lahdi
Termessos’da bulunan en ilgi çekici şeylerden biri Köpek Lahdidir (ostothek) ve bugün Antalya Müzesinde sergilenmektedir. Lahit kireçtaşından yapılmıştır ve dar kenarlarından birinde ilk satırları okunamayacak şekilde aşınmış Yunanca şiir yer almaktadır. Güllük Dağı’nda, köpek Stephanos’un lahdinin bulunduğu yörede çok önceden bir diğer lahdin üzerindeki Yunanca yazıtta Aurelia Rhodope adındaki bir kadının adı okunmaktadır. Bilim insanlarına göre, bu kadının köpek Stephanos’un sahibesi olan Rhodope ile aynı kişi olma olasılığı yüksektir. Nitekim her iki yazıtın da MS. 3. yüzyıla tarihlenmesi bu olasılığı güçlendirmektedir. Bu doğru ise, diğer birçok köpek sahibi gibi Rhodope de köpeği Stephanos’un yakınına gömülmek istemiş olmalıydı. [kaynak]
«Oynaşırken ona ‘Sevimli Stephanos’ derlerdi
Ölüm götürdü ansızın; şimdi mezarda bedeni
Stephanos’un mezarı bu, şimdi yok oldu, gitti
Stephanos’um ben, Rhodope yaptırdı bu mezarı
Ağladı Rhodope ve gömdü köpeğini bir insan gibi».